Ara

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah buyuruyor ki:"Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım. Ben onlardan bir rızık da istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır, hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)İbn

Ömer Radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hac ve ramazan orucu(nu tutmak)." (Buhârî, I, 8 -lafız ona ait-; Muslim, I, 45)

6 Eylül 2009 Pazar

MESCİD’İN MİSYONU

Mescid bina etmenin fazileti:
Mescidler Allah’ın evleridir. Yeryüzü parçalarının en hayırlıları, Allah’ın en sevdiği mekânlardır. Mescid bina etmek en büyük ibadetlerden bir ibadet, yüce Allah'a yakınlaştırıcı en büyük amellerdendir. Yüce Allah mescid bina etmeyi imanın alâmetlerinden birisi olarak değerlendirmiştir. O şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve âhiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan... kimseler imar eder." (et-Tevbe, 9/18) Görüldüğü gibi şanı yüce Allah mescidleri -şeref ve faziletleri dolayısıyla- bizzat kendisine izafe etmiştir.
Osman Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Her kim yüce Allah için (-ravilerden- Bukeyr dedi ki: Zannederim o: Bununla Allah’ın rızasını ararsa... dedi) bir mescid bina ederse, Allah da onun için cennette bir ev bina eder."904
Neylu'l-Evtâr adlı eserde şöyle denilmektedir: "Peygamber efendimizin: "Her kim Allah için bir mescid bina ederse" buyruğu sözü geçen mükâfatın mescid bina etmekle elde edileceğini göstermektedir. Yoksa yeri bina yapmaksızın mescid yapmakla elde edilmez. Bina denilebilecek şekilde yapı ortaya çıkmadıkça etrafının çevrilmesi yeterli değildir. "Mescid" lafzının nekre (belirtisiz) gelmesi, yaygınlık ifade etsin diyedir. Onun kapsamına büyük de, küçük de girer.905
İbn Abbas'tan gelen rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim Allah için bir mescid bina ederse -kekliğin yumurtaları üzerine oturmak için yaptığı yer kadar dahi olsa- Allah o kimseye cennette bir ev bina eder."906
Neylu'l-Evtâr'da şöyle demektedir: İlim adamları bunu mübalağa olarak yorumlamışlardır. Çünkü kekliğin yumurtalarını koymak ve üzerlerine oturmak için hazırladığı yer, hiçbir zaman namaz kılmak için yetecek bir yer değildir. İfadenin zahiren anlaşıldığı gibi olduğu da söylenmiştir. Yani bir kimse bu kadarcık bir ilaveye ihtiyacı bulunan bir mescidde, bu kadar bir yer ilave ederse yahutta bir topluluk bir mescid bina etmeye iştirâk edip, onların herbirisinin payına bu kadar düşüyorsa (böyle bir mükâfatı hakeder) demektir.907
Gözönünde bulundurulması gereken hususlardan birisi de, niyetin yüce Allah için ihlâslı olmasıdır. Başkasına riyakârlık, adı işitilsin, başkalarına karşı övülsün diye mescid bina eden bir kimse, Allah için bina eden birisi olmaz.
Geçmişte Mescid
Kur'ân-ı Kerim insanın yaratılış gayesini tesbit etmiş bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Ben cinleri de, insanları da ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (ez-Zâriyât, 51/56) İşte böylece ibadet kavramı namaz, oruç,zekât ve hac gibi özel birtakım şiarlara münhasır kalmayıp, daha genel ve daha kapsamlı bir kavram olmakta, insan hayatının tümünü, bütün hareketleriyle, yapıp ettikleriyle ve yapmayıp terkettikleriyle kapsar...
Âyet-i kerime yaratmayı yalnızca ibadet niteliğine hasretmektedir... İnsan hayatının tamanını yalnızca Allah için kılabildiği vakit, Rabbani bir kul olur, en hayırlı mükâfata nâil olur. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "İman edip de salih ameller işleyenlere gelince, onlara mükâfatlarını eksiksiz ödeyecek, hem de lütfundan onlara fazlasını verecektir." (en-Nisa, 4/173) Kur'ân-ı Kerim müslümanları uygarlığın üzerinde yükseleceği esaslara yönlendirmiş bulunmaktadır. İşte yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O kimselere eğer biz yeryüzünde bir iktidar imkânı verirsek, onlar namazlarını dosdoğru kılarlar,zekâtı verirler, marufu emreder, münkerden alıkoyarlar. İşlerin aâkıbeti Allah'ındır." (el-Hac, 22/41) Böylece Kur'ân-ı Kerim namazı iktidar imkânının tamamlanması halinde uygulamaya geçirilecek ilk fiil olarak değerlendirmektedir.
Mescid, yüce Allah’ın müslümanlara yeryüzünde iktidar imkânı vermesinin ilk meyvesi idi. Onların uygarlık tarihleri oradan başladı... Yüce Allah Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in Medine'ye hicret edip, orayı İslâm devletinin ve uygarlığının yükseltilmesi için bir temel edinmekle, İslâma ve müslümanlara iktidar imkânı verdikten sonra, Allah Rasûlünün yaptığı ilk iş, Kubâ mescidini bina etmek olmuştur. Ta ki bu, yaratıcının tevhid edilmesinden sonra namazın dosdoğru kılınışı, emrine bağlılığın amelî bir ifadesi ve Rablerinin kendilerini yerine getirmekle yükümlü tuttuğu hususları gerçekleştirmekte kararlı olduklarının bir anlatımı idi.
Mescid ibadet için bir mekândır. "Sücûd"dan türetilmiş bir kelimedir. Kul secde halinde Allah’ın huzurunda boyun eğmenin en ileri derecesindedir. Uzunca insanlık tarihi boyunca kendisine ibadet için bir yer edinmemiş hiçbir topluluk bulunmamaktadır. Eskiler ibadet için tayin edilen bu yere "mabed" demişlerdir. Hristiyanlar ona "kilise", yahudiler ise "havra" demişlerdir.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem İslâmî hayata Medine'de mescidi tesis etmekle başladı. Ta ki bu mescid çeşitli gelişme aşamalarında İslâm devletinin hayatiyetini sağlayacak bir can damarı olsun ve bu kendisinden sonra gelecek müslümanların izleyecekleri bir sünnet olsun. Bu uygulamanın muhtevası içerisinde İslâm toplumunun yapılandırılmasında ve gelişmesinde mescidin önemli yeri ve rolü de ortaya çıkmaktadır.
Mescid, peygamberlik döneminde ve İslâmın ilk asırlarında tevhide davetin hareket noktası, fikrî, ahlâkî, terbiyevî, edebî ve sosyal aydınlığın kaynağı idi. Müslümanlar orada dinlerinin öğretilerini öğrendiler, orada problemlerinin çözümünü tartıştılar, mü'min kafileler ve salih kitleler -Kur'ân’ın işlemesinden geçtikten ve yaratılmışların en hayırlısının eli altında öğrenciliklerinden sonra- oradan çıktı.
Müslümanlar mescidde günde beş defa bir araya gelirler. Aralarındaki bağ daha da sağlamlaşır. Onların birarada toplanmaları ilmin ve dinde bilgi sahibi olmanın yaygınlaşması için pek büyük bir fırsattır. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Her kim bizim bu mescidimize ya bir hayır öğrenmek yahut öğretmek için girerse, Allah yolunda cihad eden kimse gibi olur ve her kim başka bir maksatla girerse, kendisine ait olmayan bir şeye bakıp duran bir kimseye benzer."908
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem mescidde, ilim meclislerinde hazır bulunmaya teşvikte bulunarak şöyle buyurmaktadır: "...Bir topluluk Allah’ın evlerinden birisinde, Allah’ın kitabını okumak, kendi aralarında onu incelemek üzere toplanacak olurlarsa mutlaka (ilâhî) huzur ve sükûn üzerlerine iner, rahmet onları kaplar, melekler etraflarını çevirir ve Allah kendi nezdinde bulunanlar arasında onları anar..."909
Mescid, İslâmın savunulması için bir medya merkezidir. Ebu Seleme b. Abdu'r-Rahman b. Avf'dan rivâyete göre o ensar'dan Hassan b. Sâbit'in Ebu Hureyre'yi şöylece şahit tuttuğunu rivâyet etmektedir: Allah için söyle! Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i: "Ey Hassan! Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem adına cevap ver! Allah'ım, sen onu Ruhu'l-Kudüs ile destekle" dediğini duydun mu? Ebu Hureyre: Evet, diye cevap verdi.910
Mescid, savaş teknikleri eğitimi için bir alandır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Âişe Radıyallahu anha arkasında bulunduğu halde, Peygamber mescidinde bir bayram gününde ellerindeki harbelerle Habeşlilerin oynadıkları oyunları görmesine izin vermiştir. Âişe Radıyallahu anha dedi ki: "Bir gün Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i odamın kapısında gördüm. Habeşliler ise mescidde oyun oynuyorlardı. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ridasıyla beni örterken, ben de onların oyunlarını seyrediyordum."911
Harbelerle oynamak bir kahramanlık eğitimi ve düşmanla karşılaşmak halinde bir beceri sahibi olmak hazırlığıdır.
Mescid yaralıları ve musibetzedeleri karşılayan bir sağlık evidir. Âişe Radıyallahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Sa’d, Hendek günü el-Ekhal (diye bilinen kalbe giden kalın damarına) isabet almıştı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem sık sık onu ziyaret edebilmek için mescidde ona bir çadır kurmuştu. Mescidde ⁄ıfaroğullarına ait bir çadır da vardı. Ansızın kendilerine doğru kan akmakta olduğunu gördüler ve: Ey çadır ahalisi dediler. Sizin tarafınızdan bize bu gelen nedir? Bir de ne görsünler. Sa’d'in yarası kanayıp durmaktadır. Sa’d ve bunun sonucunda vefat etti."912
Peygamber mescidinde ashab-ı kiram'dan olup, yaralılara bakan ve yaralarını pansuman eden sahabe kadın Rufeyde hanımefendinin bir çadırı bulunuyordu.
Mescidde, şûra meclisleri de toplanıyordu. Uhud ve Ahzab gazvelerinden önce ve başka durumlarda olduğu gibi. Râşid halifeler de savaş ve barış meselelerini orada danıştılar, onların bu meclisleri muhacir ve ensarın büyüklerinden oluşmuştu.
Davalılar arasında hüküm vermek, insanların arasını ıslah edip düzeltmek, anlaşmazlıklarını sona erdirmek için Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem mescidde oturdu.
Mescid aynı zamanda evsizlerin evidir. Yabancılar, yolcular ona sığınırlar. Orada kalacak yer, yiyecek, içecek, giyilecek bulurlar. Mescid, haklarında hüküm verilinceye kadar esirlerin tutulduğu bir kışla olarak da kullanılmıştır. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Necid taraflarına bir grub atlı gönderdi. Bunlar Hanife oğullarından bir adamı yakalayıp getirdiler. Adı Sümame b. Usal'di. Onu mescidin direklerinden birisine bağladılar. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yanına çıkıp, “Sümame'yi serbest bırakınız” dedi. Mescide yakın bir hurmalığa gitti. Orada guslettikten sonra gelip mescide girdi ve: Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet ederim, dedi."913
Mescid Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in emriyle misafirlerin ağırlandığı, onlara ikram yapıldığı bir yer olarak da kullanılmıştır. Süfyan b. Atiyye b. Rabia es-Sakafî'den şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Sakif'ten heyetimiz Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’ın yanına geldi. Onlara bir çadır kurdu. Ramazanın ortasında müslüman oldular. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in onlara emir vermesi üzerine ramazanın geri kalan bölümünü oruçla geçirdiler, daha önce geçen günlerin kazasını yapmalarını onlara emretmedi.914
İşte İslâmın ilk döneminde mescidin öğretisi bu idi. Kapsamlı bir mesajdı bu. Yapısıyla eksiksiz, sahih bir akideye sahip, tertemiz yaşantılı, olgun müslümanı ortaya çıkarmak için kesintisiz olarak çalışıyordu.
Dr. el-Kardavî şöyle diyor915: Mescid-i Nebevî, İslâm davetinin ilk okulu, İslâm devletinin büyük evi idi. Bu medrese arab olsun olmasın çeşitli kavimlere, siyah-beyaz farklı renklere, zengin-fakir değişik tabakalara, yaşlı-genç ve çocuk gibi farklı yaştakilere kapılarını açmış bir okuldu.
Cemaatle namaza katılmak için, ilim derslerinde hazır bulunmak için kadına kapılarını açtı. Halbuki o asırda kadın ilim elde etme, hayatta erkekle birlikte katılma hakkı bulunmayan bir yaratık olarak değerlendiriliyordu.
İlmi ve ameli öğreten, ruhu ve bedeni arındıran, araç ve amaç konusunda aydınlatan, hak ve görevleri öğreten, öğretimden önce eğitime, teoriden önce uygulamaya, kafaları bilgi yığınları ile doldurmadan önce ruhları güzelleştirmeye önem veren bir okuldu mescid.
Dolayısıyla Ebu Bekir, Ömer ve Ali gibi halifelerin Ebu Ubeyde, Halid ve Amr gibi kumandanların, İbn Mesud ve Ubeyy b. Ka’b gibi Kur'ân'ı bilen ve okuyanların, Zeyd b. Sabit ve İbn Abbas gibi alimlerin, Fatıma, Âişe, Hafsa, Ummu Umâre ve Um Süleym gibi fazilet sahibi büyük hanımların, böyle bir okuldan mezun olmalarında hayreti gerektirecek bir taraf bulunmamaktadır.
Mescid-i Nebevî İslâm davetinin okulu idi. Aynı şekilde devletin yönetim merkezi idi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem orada işsize iş buluyor, bilgisize ilim öğretiyor, fakire ihtiyacını karşılayacak şeyler veriyor. Sağlık ve sosyal meseleler ile ilgili doğru yolu gösteriyor, ümmeti ilgilendiren haberleri yayıyor, başka ülkelerin elçileri ile görüşüyor, savaş halinde savaşacak orduları düzenliyor, barış halinde davetçileri ve temsilcileri gönderiyordu.
İşte Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem döneminde mescid böyle idi. Onun ashabı ve onların arkasından güzellikle gidenlerin döneminde de bu haliyle devam etti.
Günümüzde Mescidin Yapabileceği Görevler
Mescid hala ayakta, namaz kılmaya gelenleri karşılamakta, müslümanların hayatındaki rolünü din ve dünya işlerinde onlara fayda sağlayacak şekilde yerine getirmektedir. Fakat mescidin günümüz vakıasındaki durumuna dikkatle bakılacak ve salih selefimizin yöntemini belirlediği rolü ve konumu ile bir karşılaştırma yapacak olursak, geçmişteki durumu ile günümüzdeki hali arasında oldukça büyük bir uçurum göreceğiz.
Bunun; mescidin sağlıklı düşünme, uyanık kalb oluşturmak hususunda yayılmakta bulunan yanlış kavramları düzeltmek noktasında yapabileceği faaliyetlere imkân tanıyan güçlerinden soyutlanmasından başka bir sebebi olmadığı görülecektir.
İslam dünyasının dört bir yanında mahkemelerin çeşitli dava ve anlaşmazlıklarla dolup taştığını, her yerde zulmün yayıldığını görmemizde hayret edilecek bir taraf yoktur. Sapmanın perişan ettiği gençliğin, açlık ve fakirlikten ölen koca koca toplumların varlığını görmemizde de garib bir taraf yoktur...
Bütün bunlar ve daha da fazlası, mescidin hakları elinden alınıp, rolü genelin sadece bir bölümüne hasredilmesinin bir sonucu olmuştur. Bunun neticesinde ise dünya harab olmak ve yokolmakla tehdit edilir hale gelmiştir.
Dünkü mescid, İslâm devletini ortaya çıkarmıştı. Bu devletin kökleri doğuya ve batıya kadar uzanmıştı. Günümüzün mescidinin de bütün yükümlülüklerini yerine getireceğini ümid ediyoruz. Tıpkı geçmişteki mescidin durumu gibi. Ta ki mescid ruhlar üzerindeki egemenliğini kaybetmesin, yüce Allah’ın gönderdiği mesajı tebliğ edebilsin, İslâm nizamı her hususta egemen olsun. Vahiyden kopuk, beşeri deneyimlerin darmadağın ettiği sakatlıkları, etrafa yaydıkları zehirlerle dünyayı perişan eden ithal malı akımlardan uzak olarak tedavi edebilsin.
Mescidin eski konumunu tekrar elde etmesi ve takva esası üzere tesis edilen ilk mescidin, ilk günde kendisi sebebiyle kurulduğu mesajını, misyonunu gerçekleştirebilmesi ancak ihlâsla yüce Allah'a yönelmemiz, bu konuda çabalarımızı birbirine eklememiz, mescidi görevini yerine getirmekten alıkoyan engelleri ortadan kaldırabilmemiz halinde sözkonusu olur... Namaz kılınan alanın, namaz kılanları kapsayacak kadar mescidin ihtişamı ile mütenasib bir şekilde döşenmiş olması, gerekli ses donanımına sahip olması, diğer taraftan çeşitli ilimlerde ve alanlarda İslâm kütüphanesinin temel kaynaklarını barındıran bir kütüphanesi, mescid ile semt arasında gerekli bağlantı ve görüşmelerin kolaylaştırılabilmesi için bir telefon ile donatılması gerekir.
Mescidde namazı kılabilmek, konferans ve derslerden yararlanabilmek için hanımlara -erkeklerle karışmayacakları bir şekilde- özel bir yerin tahsis edilmesi gerekir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Allah’ın kadın kullarını mescidlere gitmekten alıkoymayınız."916 diye buyurmuştur.
Mescide üçüncü bir salon daha ilave edilmelidir. Burada görüş ve fikir adamları mescidin ihtiyaçlarını, semtin problemlerini tartışmak için toplanırlar. Anlaşmazlıklar burada çözümlenir, nikâhlar burada akdedilir. Böylelikle bu toplum fertleri ile karşılıklı ilişkiyi kurmayı sağlar, nikâh ile birlikte görülen çeşitli günah, israf ve bid'atler de önlenmiş olur.
Âcil durumlarda acil yardım ve tedavi için mescidde bir birimin bulunmasında da bir sakınca yoktur.
İslam mescidin hem maddi, hem manevi olarak imar edilmesi üzerinde ısrarla dururken, sağlıklı ve salih toplumu ortaya çıkarmak için sürekli bilinçlendirme araçlarının da bulundurulmasını hedeflemektedir. Bunun gerçekleştirilebilmesi için de imamların, onların yardımcılarının gerekli bir şekilde hazırlanması, yetiştirilmesi, ilmî ve kültürel yetkinliklerinin yükseltilmesi, İslâm şeriatinin ruhu ile ilgili düşünme kapasitelerinin derinleştirilmesi gerekir ki; her geçen gün insan hayatı ile birlikte değişip duran ve ortaya atılan çeşitli problemleri ele alma imkânını bulabilsinler.
Mesciddeki dava adamının, yaptığı işin güzelliğinden tam anlamıyla emin olması gerekir. Dinine, ümmetine hizmet verebilmek için kendisinde olması gereken motive edici unsurlara sahip olmalıdır. Bununla birlikte düşünceleri açık, netlik kazanmış, konuşması rahat ve akıcı olmalı, karşısındakilerle güzel diyalog kurabilmeli, tartışabilmelidir. Müsamahakâr, geniş ufuklu, güzel geçimli bir ruha sahip olmalıdır. Her zaman insanlara güzel bir örnek olmalıdır. Bundan dolayı samimi olarak dinine bağlılıkları bilinen kimselerden bu görevlilerin seçilmesi gerekir.
Mescidlerde davet işini yerine getirmeye çalışan kimselerin, toplumu düzeltmek ve eğitmek için kendilerini verebilmeleri için, toplumsal ve ekonomik bakımdan seviyelerini yükseltmek te kaçınılmaz bir şeydir. Bütün medya araçlarında üstün tutulmaları, ekonomik problemlerinin iyice çözümlenmesi gerekir ki, hayatlarının maddi yönü ile meşgul olurken, büyük hedeflerini gerçekleştirmekten uzaklaşmasınlar.
Fikir alışverişinde bulunmaları İslâma ve müslümanlara hizmet eden iyice etüd edilmiş şer'î bir yönteme uygun olarak yol alabilmeleri ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunabilmeleri için, ileri gelen ilim adamları ile karşılıklı görüşmeleri, kongre ve konferansları, toplantı ve eğitim dönemlerinin gerçekleştirilmesi gerekir.
Önceden planlanıp, uygulama sırasında da yakından takip edilen düzenli bir çalışma, Allah’ın izniyle başarıya kavuşur. Günümüzde pek çok toplumsal kurum, mescidin faaliyet alanını daraltmakta, eskiden sadece mescidin yerine getirdiği fonksiyon konusunda onunla yarışmaya girmiş bulunmaktadırlar. Çünkü bu yeni kurumlar maddi, beşeri ve teknik imkânlara sahip bulunmaktadır. Bu imkânları, birtakım plan ve programları ortaya koymaya, hayatı yeni bir üslubla şekillendirme noktasında yardımcı olmuştur.
Mesela mescidin yanıbaşında (hatta karşısında) okul konulmuştur ve artık yeni neslin eğitim ve öğretiminden okul sorumlu hale gelmiştir. Daha buna benzer yarışma ve alanını daraltmak sınırını da aşarak mescidin rolüne karşı direnen ve ona karşı çıkan daha başka kurumlar da ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda ise insanların vakıası kısım kısım değişmeye başlamıştır.
Bundan dolayı mescidin faaliyetlerinden önce bir planlamanın yapılması, sonra uygulamaya geçilmesi ve bu uygulamanın yakından takib edilmesi kaçınılmaz bir şeydir. Bu ise toplumun ve çağın ihtiyaçları ile uyumlu olmalıdır. Çünkü karşımızda çeşitli hurafelerin, bozuk inançların, anarşinin ve herşeyi mübah gören eğilimin yaygınlaştığı bir toplum vardır... Mescid bütün bu gerçekleri etüd edilmiş, bilimsel bir yönteme uygun olarak iyice incelemeli ve bunları tedavi etme yolları üzerinde kafa yormalıdır.
Toplumu Mescide Bağlamanın Yolları
Mescid müslüman toplum ve müslüman cemaat yapısının temel esaslarındandır. Bundan dolayı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in Medine'de yaptığı ilk iş Kubâ mescidini inşa etmek olmuştur. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem mescidleri bulunan bir kavme yahutta ezan okuduklarını duyduğu bir beldeye baskın düzenlemezdi.
İsam el-Müzenî'den -ki ashab-ı kiram'dandır- şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir ordu ya da bir askeri birlik gönderdiği vakit onlara şöyle derdi: "Eğer bir mescid görür ve bir müezzin ezanını duyarsanız kimseyi öldürmeyiniz."917
O halde mescidin müslümanlara her dönemde varlığına ve ona itina göstermeye gerekli dikkat ve özeni göstermelerini gerekli kılan toplumsal bir yeri vardır. Bundan dolayı mescidleri bina etmeye, onları tamir etmeye, bu uğurda gayret ve çaba harcamaya gereken dikkat gösterilmelidir.
Mescid çalışmalarının, genel konferanslar, dersler, Kur'ân-ı Kerim'i ezberletme halkaları oluşturmak gibi yollarla, ilmin ve dinde bilgi sahibi olmanın yaygınlaştırılmasını kapsaması gerekir...
Namaz kılanların gelip gelmediklerini tesbit etmek, durumlarını incelemek, ekonomik ve sosyal problemlerini tedavi etmek gibi yollarla cemaat arasında sağlam bağların ve kaynaşmanın gerçekleştirilmesine dikkat etmek gerekir. Bu da bağış ve tebberrular için bir sandık oluşturmak,zekâtı toplayıp hak sahiplerine vermek, arası iyi olmayanların arasını düzeltmek, müslüman bir aile ve salih bir toplum ortaya çıkarmak için gerekli gayretleri harcamak suretiyle toplumsal dayanışma ile gerçekleştirilir.
Bundan ötürü aile ile mescid arasındaki bağın çok güçlü olması zorunludur. Bu ilişki çerçevesinde çocuklar mescide günde beş defa koşarlar. Bu yenilenip duran karşılaşmalar sonucunda dayanışma, birbirini anlama, tek bir saf halinde durma ruhu yenilenir, vaaz ve hutbeleri dinlemek, ilim ve zikir meclislerinde bulunmak, salâh ve hayır sahibi kimselerle oturup, kalkmak suretiyle müslümanlar mescidde faydalı bilgiler öğrenirler. Vakıalarını ve yeni ortaya çıkan hususları bilirler, karşılıklı görüş alış-verişinde bulunurlar, birbirleriyle danışırlar, çözüm yollarını, esas ve kuralları, Kur'ân-ı Kerim ve pak sünnetten kaynaklanan sağlıklı bir yönteme uygun bir şekilde çözümler ortaya atarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder