Ara

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah buyuruyor ki:"Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım. Ben onlardan bir rızık da istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır, hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)İbn

Ömer Radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hac ve ramazan orucu(nu tutmak)." (Buhârî, I, 8 -lafız ona ait-; Muslim, I, 45)

31 Ağustos 2009 Pazartesi

CENAZE NAMAZI VE İLGİLİ Dİ/ER HUSUSLAR

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki biz Ademoğullarını şerefli ve üstün kıldık. Onlara karada ve denizde taşıyacak vasıtalar verdik. Kendilerine hoş ve temiz rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan oldukça üstün kıldık." (el-İsrâ, 17/70)
Gerçekten yüce Allah Âdemoğlunu şerefli kılmış, yarattıklarının çoğuna onu üstün yaratmıştır. Onun şerefli ve üstün oluşunun görüntüleri hayatta çok açık ve nettir. Bunlardan birisi yüce Allah'ın onu yarattığı şekildir. Ona bağışlamış olduğu yeryüzünde halifelik makamına getirilmesi ile uyumlu fıtrî istidadlardır. Ona etrafındaki kâinatı, o hayattaki görevini yerine getirmesine yardımcı olacak şekilde müsahhar kılmış, emrine vermiştir. Meleklerin O'na secde etmelerini isteyerek onu şereflendirmiş, Kur'ân-ı Kerim'de bunu sözkonusu ederek bu şereflendirilişini ebedileştirmiştir.

Yüce Allah hayatta iken insanı üstün ve şerefli kıldığı gibi, ölümünden sonra da onu şerefli ve üstün kılmıştır. Bu da teşriîyle belirlediği yeni aşamaya hazırlanması için yıkanması ve temizlenmesi, sükûnet ve vakar kafilesi tarafından kabrine taşınması, namazının kılınması, Allah'ın onu şerefli ve üstün kılmasına yakışır bir şekilde defnedilmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Ölümü Hatırlamak ve Yüce Allah’a Kavuşmaya Hazırlık
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onun (yerin) üzerindeki her canlı fanidir. Celal ve ikram sahibi Rabbinin yüzü ise kalıcıdır." (er-Rahman, 55/26-27); "Bir de azık edinin, şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvadır ve ey üstün akıl sahibleri benden korkun." (el-Bakara, 2/197); "O günde malın da, evladın da hiç faydası olmaz. Allah'a salim bir kalb ile gelmiş olanlar müstesnâ." (eş-Şuara, 26/88-89)
İnsanların çoğu dünyaya yönelir, dünyanın güzellikleri ve çekiciliklerine aldanır. Dünyada ebedi kalacaklarını sanırlar. O bakımdan şehvet ve arzularına eğilir, itaatleri önemsemez olurlar ve ansızın ecelleri gelip, onları bulduğunda, önceden gönderdikleri amelin dışında hiçbir şeye sahib olmadıklarını anlayıverirler...
Selef-i salih dünyanın hakikatini bildiğinden ötürü ona meyletmediler. Âhiret için amel ettiler, dünyada iken tevbe ettiler, Rablerine karşı takvalı hareket ettiler... İmam Şafiî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- şöyle diyor: 587
"Şüphesiz Allah'ın vardır uyanık kulları,
Dünyayı terkedip, fitneden korkmaktır yolları.
Nazar ettiler dünyaya, anlayıverdiler
Hiçbir canlıya onun yurt olmadığını
Onu bir deniz bellediler de
Yol aldıkları gemi oldu, salih amelleri."
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Lezzetleri kesip biçeni çokça anınız."588 Ölüm ansızın gelir, kapıları çalmaz. Kapıcılar onun içeriye girmesini engelleyemez. O küçüğe de gelir, büyüğe de. Birisini diğerinin yerine kabul etmez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O ecelleri gelince ne bir an geri bırakabilirler, ne de ileri alabilirler." (el-A’raf, 7/34)
Bundan dolayı ölümün kaçınılmaz olarak geleceğine kesinlikle inanan insanın buna hazırlanması gerekir. Yüce Allah: "Her nefs ölümü tadacaktır." diye buyurmaktadır. O halde samimi tevbe etmekte, Allah'a dönmekte, itaate sarılmakta, masiyetlerden uzak durmakta, hak sahiplerine hakları vermekte eli çabuk tutmalıdır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır: "Her kimsenin bir başkasına namus, şeref ve haysiyetinde veya herhangi bir hususta yaptığı bir haksızlık varsa, dinarın ve dirhemin olmayacağı bir gün gelmeden önce bu gün ondan helâllık dilesin. (Çünkü dinar ve dirhemin olmadığı o günde) eğer (haksızlık yapanın) salih bir ameli varsa, yaptığı haksızlık kadar salih amelinden alınır. Eğer hasenâtı yoksa bu sefer arkadaşının kötülüklerinden alınır, onun üzerine yükletilir."589
Ölüm sağlıklı olana da, hasta olana da ansızın geliverir. Bundan dolayı hayattan sonrası için hazırlanmak gerekir. Orada kabirlere bırakılacağız ve ölümden sonra dirilişe kadar orada kalınacaktır. Sonra cennet veya cehennemde ebedî kalınacak yere geçilecektir.
Hasta Nasıl Hareket Etmeli?
Hastalık Allah'tan bir imtihan, bir sınamadır. Onunla herşeyin mutlak hakimi, bir ve tek Allah'a kulluğun hakikati açığa çıkar. Bundan dolayı hastanın Allah'ın takdirine razı olması, kendisi hakkında takdir olunan bu halde sabır ile Rabbine ibadet etmesi gerekir. Allah hakkında güzel zan beslemeli, Allah'ın geçmişteki ve hal–i hazırdaki nimetlerini hatırlaması, iman ile kalbini arındırması gerekir.
Mübah bir yolla tedavi olmasında hasta için bir günah yoktur. Fakat haram birşeyle tedavi caiz değildir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah indirdiği herbir hastalık için mutlaka bir de şifa indirmiştir."590 Yine Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Allah hastalığı ve ilacı yaratmıştır. O halde tedavi olunuz; fakat haram bir şey ile tedavi olmayınız."591
Sihirbazlara, göz boyacılara, kâhinlere ve müneccimlere gitmek yahut Allah'tan başkası için kurban kesmek ya da muskalar asmak suretiyle akideyi bozan bir şeyle tedaviye kalkışmak caiz değildir.
Hastanın şunu bilmesi gerekir: Hastalık ölüme yaklaştırmaz. Tıpkı sağlığın ölümden uzaklaştırmadığı gibi. Bütün bunlar yüce Allah'ın insan için takdir ettiği ecel ile alakalıdır. Ortada sözkonusu olan, belirli yerlerde sayıları belli nefeslerden başkası değildir. Bu nefesler sona erdi mi sağlıklı ya da hasta olsun ölüm insanı gelip bulur.
Fakat her durumda yüce Allah'a tevbe etmek, insan üzerinde bir görev olmakla birlikte, hastalık halinde daha da önemli bir görevdir.
Hastalığı arttığı takdirde hastanın ölümü temenni etmesi caiz değildir. Bunun için dua da etmemelidir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır: "Sizden herhangi bir kimse ölümü temenni etmesin. Çünkü o ya iyilik yapan bir kimsedir, belki iyiliği artar. Yahutta kötülük yapan bir kimsedir, belki Rabbinin kendisinden razı olmasını isteyebilir."592
Yani o işten vazgeçerek, mağfiret diliyerek Allah'ın kendisinden razı olmasını isteyip rızasını kazanabilir.593
Muslim, Sahih'inde şu rivâyeti kaydetmektedir: "Sizden herhangi bir kimse ölümü temenni etmesin. Ölüm ona gelmeden ölümü duasında istemesin. Çünkü sizden herhangi bir kimse öldü mü artık ameli kesilir. Mü'minin ömrü ise hayırdan başka bir şeyini arttırmaz."594
Hastanın korku ile ümit arasında olması gerekir. Çünkü Enes'ten rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ölüm halinde olan bir gencin yanına girmiş, ona: "Kendini nasıl buluyorsun?" diye sormuş, genç şu cevabı vermiş: Allah'a yemin ederim ey Allah'ın Rasûlü, Allah'tan ümidim var, fakat günahlarımdan da korkuyorum. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Böyle bir durumda bir kulun kalbinde bu ikisi bir arada oldu mu mutlaka Allah ona ümit ettiğini verir ve korktuğundan yana onu güvenliğe kavuşturur."595
Hastanın, üzerindeki hakları sahiplerine vermesi, emanetleri sahiplerine iade etmesi, başkasındaki haklarını alması da gerekir. Eğer buna imkânı olmazsa borç ve benzeri üzerindeki kul haklarının ödenmesini, keffaret,zekât ve benzeri Allah haklarının da yerine getirilmesini vasiyet eder. Müslüman bir kimsenin vasiyetini yapmakta, elini çabuk tutması ve onu ölümün emareleri ortaya çıkıncaya kadar ertelememesi gerekir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Hakkında vasiyette bulunacağı bir şeyleri olan müslüman bir kimsenin vasiyeti yanında yazılı olmadan iki gece geçirmesi onun hakkı değildir."596
Şâyet bir malı vasiyet edecekse, haram olmayan bir alanda üçte biri vasiyet etmesi caizdir. Ondan fazlası caiz değildir. Bununla birlikte üçte bir de fazladır. Mirasçı bir kimseye vasiyet caiz olmadığı gibi, vasiyette (mirasçılara) zarar kastını gütmek de caiz değildir. Bazı mirasçıları mahrum bırakmak yahutta birilerini diğerlerinden üstün tutmak gibi.
Müslümanın sünnete göre teçhiz ve defin işlemlerinin yapılmasını, bu hususta bid'atlerden uzak durmalarını ve bu işi hayır ve salâh ehli kimselerin üstlenmesini vasiyet etmesi gerekir.
Ölüm Yaklaştığı Sırada Yapılması Sünnet Olan İşler
Ölümü yaklaştığı anlaşılan bir kimseye "lâ ilâhe illâllah" demeyi telkin etmek sünnettir. Çünkü Ebu Hureyre'den rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ölülerinize lâ ilâhe illâllah'ı telkin ediniz."597
Muaz b. Cebel'den de şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kimin son sözü lâ ilâhe illâllah olursa, cennete girecek."598
Bundan sonra başka bir söz söyleyecek olursa, lâ ilâhe illâllah ona tekrar telkin edilir. Böylelikle dünyada söyleyeceği son sözün tevhid kelimesi olması için çalışılır.
Ölümü yaklaşan kimsenin sırtı üzerinde ve ayakları kıbleye doğru, başı kıbleye dönük bir parça yükseltilmek suretiyle kıbleye yönlendirilmesi sünnettir. Çünkü Beyhaki'nin Sunen'inde rivâyet edildiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldiğinde el-Berâ b. Marur'u sordu. Onlar; vefat etti ve (malının) üçte birini sana vasiyet etti, dediler. Ayrıca ölümü yaklaştığı vakit yüzünün kıbleye döndürülmesini de vasiyet etti. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "O fıtrat olanı isabet ettirdi. Onun bana vasiyet ettiği üçte birini de çocuklarına geri veriyorum."599
Ölümün alâmetleri
Ölümün alâmetleri baş gösterecek olursa etrafında yakınlarından ve arkadaşlarından takva ve salah ehli kimselerin bulunması, ona ve hazır bulunanlara çokça dua etmeleri müstehabtır. Ölümü aşağıdaki hallerle bilinir:
1. Şakaklarının içe gömülmesi
2. Bulûğ yaşına ermiş olanların gözlerinin karasının kaybolması
3. Burnun eğilmesi
4. Elin sinirlerinin gevşemesi ve dolayısıyla, sanki derisinden ayrılmış gibi gevşeyerek kalması suretiyle ellerinin bilekten ayrılması
5. Ayaklarının gevşemesi yani ruhun çıkmasından sonra yumuşayıp, sarkması. Çünkü ondan önce katıdırlar.
6. Yüz derisinin ve -ölüm dolayısıyla husyeleri çekileceği için- husye derisinin uzaması.
7. Ölümün en açık alâmetlerinden birisi de ölenin kokusunun değişmesidir.
Ölümden sona ve gasilden önce yapılacaklar
Ölüm döşeğindeki hastanın ölümü tesbit edildikten sonra gözlerini kapatmak sünnettir. Çünkü Um Seleme, rivâyet ettiği bir hadiste şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Ebu Seleme'nin yanına girdi. Gözü açıktı, gözlerini kapattıktan sonra şöyle buyurdu: "Ruh kabzedildiği vakit, göz ona arkasından bakar..."600
1. Gözünü kapatan kimsenin "bismillahi ve alâ milleti Rasûlullahi: Allah'ın adıyla ve Rasûlullah'ın dini üzere" demesi sünnettir. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ölülerinizi kabirlerine koyduğunuz zaman: Bismillahi ve alâ milleti Rasûlullahi deyiniz."601 Ona dua etmesi, etrafında bulunanların ancak hayır ile konuşması da sünnettir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Um Seleme'nin rivâyet ettiği hadise göre şöyle buyurmuştur: "Kendi hakkınızda hayırdan başkasıyla dua etmeyin. Çünkü şüphesiz ki melekler sizin söylediklerinize âmin derler.” Daha sonra şöyle buyurdu: "Allah'ım, Ebu Seleme'ye mağfiret buyur. Onun derecesini hidayete iletilmişler arasında yükselt. Onun geride bıraktığı kimseler üzerine sen halef ol. Bize ve ona mağfiret buyur. Ey âlemlerin Rabbi! Onun kabrini genişlet ve orasını onun için nurlandır."602
Ruhunun kabzedildiği elbiseleri çıkartıldıktan sonra üstünün açılmasını önlemek maksadıyla bütün bedenini örtecek bir örtü ile kapatmak sünnettir. Özellikle artık o gözlerin alışmadığı yeni bir surete bürünmüş olmaktadır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem vefat ettiğinde bir Yemen kumaşı ile örtüldü.” Şâyet ölen ihramlı ise başı örtülmez.
Enlice bir bezle çenesinin bağlanması mendubtur. Bu bez başının üstünden bağlanır. Böylelikle çirkin bir görünüm arzetmez yahutta ağzından su ya da haşeratın girmesi önlenmiş olur. Vücud soğumadan önce yumuşak hareketlerle eklemlerin yumuşatılması mendubtur. Böylelikle normal halleri ile yerlerini alırlar, karnı şişmesin diye de üzerine bir şey konur.
Ölünün yüzünün açılması ve öpülmesi caizdir. Çünkü Âişe Radıyallahu anha rivâyet ettiği hadiste şöyle demektedir: "Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i Osman b. Maz'un'u ölü iken öperken gördüm. O kadar ki; gözyaşlarının aktığını da gördüm."603
Yine Âişe Radıyallahu anha Peygamber efendimiz ile ilgili şu haberi vermektedir: "Ebu Bekr atı üzerinde Sunh denilen yerdeki meskeninden geldi, atından inip mescide girdi. Kimse ile konuşmadı. Âişe’nin yanına girdi. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e doğru yürüdü. O sırada yüzünün üzeri bir Yemen kumaşı ile örtülü idi. Yüzünü açtı, sonra üstüne kapandı, onu öptü ve ağladı..."604
Müslümanların cenazesinde bulunup, üzerine namaz kılmaları için şer'î bir yolla vefat ettiğini insanlara bildirmekte bir sakınca yoktur.
Teçhizine ölümü kesinleşmedikçe başlanmaz. Şâyet ölümü kesinleşirse teçhizinde acele edilir. Borcunu ödemek ve vasiyetini yerine getirmekte eli çabuk tutmak icab eder. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Mü'minin canı borcu ödeninceye kadar borcuna asılı kalır."605
Ölünün Yıkanması ve Kefenlenmesi
Ölüyü yıkamanın ve kefenlemenin hükmü:
Ölüyü yıkayıp kefenlemek farz-ı kifayedir. Müslümanların bazısı bu işi yerine getirecek olursa, diğerlerinden günah düşer. Onu bir defa yıkamakla maksat hasıl olur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bineğinden düşüp, boynu kırılan ihramlı kişi hakkında: "Onu su ve sedir ile yıkayınız..."606 diye buyurmuştur.
Ölüyü yıkamakta öncelik:
İnsanlar arasında onu öncelikle yıkaması gereken kişi, bu hususta vasiyet ettiği kişidir. Çünkü Ebu Bekir es-Sıddîk karısı Umeys kızı Esma'nın kendisini yıkamasını vasiyet etmişti. O bakımdan hanımı öncelikle bu işi yaptı. Enes de kendisini Muhammed b. Sîrîn'in yıkamasını vasiyet etmişti. O da bu işi yapmıştı. Ayrıca bu ölenin bir hakkıdır. O bakımdan mirasının üçte birinin dağıtılması hususunda olduğu gibi, vasiyet ettiği kişiye bu hususta öncelik tanınır. Şâyet bunun için bir vasisi yoksa, erkeği herkesten önce yıkaması gereken kişi, onun babası, sonra dedesi, sonra oğlu ve aşağı doğru diğer torunlarıdır. Daha sonra asabe akrabalarından yakın olan yıkar. Arkasından zevilerhamdan erkek akrabalar gelir, daha sonra yabancılar gelir. Çünkü onun namazını kılmak hususunda da insanlar arasında öncelikli olanlar onlardır.
Kadını öncelikle yıkaması gereken onun annesi, sonra anneannesi, sonra kızı, sonra daha yakın olan, sonra da yabancı kadınlardır.607
Ölüyü yıkayacak kimsede aranan şartlar:
Ölüyü yıkayacak kimsenin müslüman, akıllı ve mümeyyiz olması şarttır. Ayrıca güvenilir, emin, gasl (ölü yıkama) hükümlerini bilen bir kişinin bu işi yapması gerekir.
Erkeklerin kadınları yıkamaları caiz olmadığı gibi, kadınların da erkekleri -hanımı dışında- yıkamaları caiz değildir. Yalnız kadın kocasını yıkayabilir. Kocası da onu yıkayabilir. Şâyet ölü yedi yaşından küçük ise erkeğin de, kadının da -ölen erkek ya da dişi olsun farketmez- onu yıkaması caiz olur. Çünkü küçük çocuğun avreti yoktur.
Ölü yıkamakta, ölüyü yıkayan ve ona yardımcı olan kimse dışında bulunmamalıdır. Başkalarının bulunması mekrûhtur. Ölenin yanına cünub, ay hali ya da loğusanın girmemesi gerekir. Çünkü bu hal, meleklerin girmesine engeldir.
Ölüyü yıkamanın şartları:
Ölüyü yıkamak için aşağıdaki şartlar bulunmalıdır:
1. Ölü müslüman olmalıdır. Kâfirin yıkanması farz değildir. Hatta haram olur. İlim adamlarının cumhuru bu görüştedir. Şafiîler ise haram değildir, demişlerdir. Çünkü onlara göre bu teabbüd için değil, temizlik içindir.
2. Düşük olmamalıdır. Çünkü düşüğün yıkanması farz değildir.
3. Ölenin cesedinden az da olsa bir miktar bulunmalıdır.
4. Yüce Allah'ın adını yükseltmek uğrunda öldürülmüş bir şehid olmamalıdır.608
Ölü temiz ve mübah su ile yıkanır. Soğuk olması mendubtur. Ölüye yapışık bir kiri gidermek yahut aşırı soğuk gibi bir ihtiyaç dolayısıyla suyun ısıtılmasında bir sakınca yoktur.
Cenazenin yıkanması, gözün görmediği bir yerde bir çatı yahut bir çadır altında yapılmalıdır. Ölen kıbleye yönelik, ayakları tarafına doğru eğimli olacak şekilde, yıkama teneşiri üzerine konulur.
Ölüyü yıkama şekli:
Yıkayıcı yıkamaya başladığı vakit, ölenin göbek ile dizkapağı arasını örtmek vacibtir. Bundan sonra üzerindeki elbiseleri çıkartır. Ölüyü yıkayan kimsenin ölünün başını oturmaya yakın bir şekilde yumuşaklıkla kaldırması, sonra eliyle karnını -içindeki pisliklerin çıkması için- sıkması gerekir. Hamile kadının ise karnı sıkılmaz. Yumuşak bir şekilde karnı sıkılırken, çıkanın gitmesi için su dökülür. Daha sonra eline bir bez sarar yahut bir eldiven giyer. Pislik çıkan yerlerini yıkar. Sonra ölüyü yıkamayı niyet eder, besmele çeker ve ona abdest aldırır. Ancak ağzına ve burnuna su sokmaz. Dişlerin ve burun deliklerinin meshedilmesi yeterlidir. Ölenin cesedine dokunmaması için eline bir bez sarması yahut bir eldiven giymesi müstehabtır. Bu bez ise ön ve arka taraftan çıkan pislikleri aldığı bezden başka bir bez olmalıdır.
Daha sonra başını ve sakalını sidr köpüğü veya benzeri çöven otu ya da sabunla yıkar. Sonra ön taraftan sağ yanını boynun sağ tarafından itibaren yıkar. Sonra sağ kolunu omuzdan eline doğru yıkar. Sonra göğsünün yarısının, sağ tarafını, baldırını, bacağını ve ayağını yıkar. Sonra onu sırtının sağ tarafını yıkayabilmek için sol yanı üzere çevirir fakat yüzüstü çevirmez. Daha sonra sol yanını ön tarafını yıkar, sonra sırt tarafını yıkar. Sonra da vücudunun tamamı üzerine su döker.
Gerek olmadıkça ölüye bakmak mekrûhtur. Hazır bulunanların ihtiyaç dışında ona bakmamaları müstehabtır.609
Ölüyü üç defa yıkamak müstehabtır. Eğer temizlik hasıl olmazsa beş, yedi ya da daha fazla yıkayabilir. Fakat bu yıkamaların tek olmasına dikkat eder. Çünkü Um Atiyye el-Ensariyye Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kızı vefat ettiğinde yanımıza girdi ve şöyle buyurdu: "Onu üç ya da beş ya da uygun görürseniz daha fazla yıkayınız..."610
Son yıkayışta ihramlı olmayanlar için kâfûr kullanması müstehabtır. Çünkü bu kâfûr ölenin bedenine hoş bir koku verir, onun bedenini soğutur ve katılaştırır. Kokusu ile ona gelecek haşeratı uzaklaştırır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem az önce geçen Um Atiyye hadisinde şöyle demektedir: "...Son yıkayışta ise kâfûr kullanın, ya da bir parça kâfûr koyunuz..."
Gusul esnasında kadının saç örükleri iyice yıkanabilmesi için çözülür. Daha sonra saçları üç örük yapılır ve arkasına bırakılır. Yıkama işi bitinceye kadar cenazenin yıkandığı yerde buhur yakılması mendubtur.
Eğer cesedin bazı organları herhangi bir kaza ve benzeri sebepten dolayı ayrı ise, bunlar da yıkanır ve vücuttaki yerlerine konulur. Beden yıkama işi bittikten sonra -kefenlerinin ıslanmaması için- temiz bir havlu ile kurutulur.
Su bulunmadığından ötürü su ile ölüyü yıkamaya imkân olmaz yahutta yıkamak sonucu etin kopacağından korkulursa, ölüye teyemmüm yaptırılır. Aynı şekilde ölü yabancı hanımlarla birlikte bulunan bir erkek olup, aralarında hanımı bulunmuyorsa yahutta hanım olup, aralarında kocasının bulunmadığı erkeklerle birlikte ise yine teyemmüm yaptırılır. Teyemmüm de meşru bir şekilde bir engel bulundurmak suretiyle yüz ve ellerine mesh yapmakla gerçekleştirilir.
Ölünün Kefenlenmesi
Ölünün yıkanması bittikten sonra kefenlenir. Kefenlenmesi de farz-ı kifayedir. Kefenin bedenin tamamını örtecek şekilde olması gerekir. Çünkü Câbir Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse kardeşini kefenleyecek olursa, kefenini güzel yapsın."611
Kefenin beyaz, temiz, yeni ya da yıkanmış olması müstehabtır.
Erkeğin kefen bezi üç; kadının ise izar (belden aşağısını örten peştemal), himar (başörtüsü), kamîs (gömlek) ve iki lifâfe (sargı) olmak üzere beş parçadan olmalıdır.
İbnu'l-Münzir dedi ki: İlim ehlinden çoğunlukla bellediğimiz kadının kefeninin beş parça olacağı şeklindedir.612
Küçük erkek çocuk tek bir beze sarılarak kefenlenir. Üç parça ile kefenlenmesi de mübahtır. Küçük kız çocuğu ise bir gömlek ve iki lifâfe ile kefenlenir.
Lifâfeler üstüste yayılır, sonra öd ve benzeri tütsü ile tütsülenir. Ölü, üstü örtülü bir şekilde lifâfe üzerine bırakılır. En dıştaki lifâfenin, üç lifâfenin en güzeli olmasına dikkat edilir. Arasına hanut konulur. Bu da bir çeşit karışık kokulardır. Sonra kaba etleri arasına kokulanmış pamuk konur, üzerine bir bez bağlanır. Daha sonra üst lifâfenin sağ tarafı ölünün sol yanı üzerine, sol tarafı ise sağ yanı üzerine bağlanır. Daha sonra ikinci ve üçüncü lifâfe de böylece sarılır. Lifâfelerin baş tarafında artan bölümünün, ayak tarafında artan bölümünden daha çok olmasına dikkat edilir. Başı tarafında artan kısım da yüzünün üstüne örtülür. Ayak tarafında artan kısmı da ayakları üzerine kapatır. Daha sonra bu lifâfeler açılmasın diye bağlanır, kabirde bunlar çözülür.
Kadın da az önce geçtiği şekilde iki lifâfe ile kefenlenir. Himâr başı üzerine, izâr ise vücudunun orta bölümü üzerine konulur, gömlek de ona giydirilir.613
Ölünün üç defa kokulanması güzeldir. Çünkü Câbir Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ölüyü tütsüleyip, kokulandırdığınız vakit onu üç defa kokulandırınız."614
İhramlı kimsenin başının örtülüp, örtülmeyeceği hususunda ilim adamlarının iki farklı görüşü vardır. Sahih olan ise şudur: Bir kimse ihramlı olduğu halde ölürse başı örtülmeksizin ihramı ile yıkanır ve defnedilir. Çünkü İbn Abbas Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bir adam Arafe'de Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte vakfede bulunuyorken devesinden düştü ve boynu kırıldı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Onu su ve sidr ile yıkayınız. İki bez parçası ile kefenleyiniz -ya da iki ihram bezi ile diye buyurdu- fakat başını örtmeyiniz, ona hanût koymayınız. Şüphesiz Allah kıyamet gününde onu telbiye ederek diriltecektir."615
İhramlı hanımın da yanında yabancı erkekler bulunmuyorsa yüzü örtülmez. Çünkü başın açık olması, erkeğin ihramının bir parçasıdır. Yüzün açık olması da kadının ihramı için gereklidir.
Allah'ın adını yüceltmek uğrunda öldürülen şehid ise yıkanmaz ve namazı kılınmaz. Çünkü Câbir b. Abdullah Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Uhud harbinde öldürülenlerden iki kişiyi tek bir kefene koyuyordu... Ve: "Ben bunlar hakkında şahidim” deyip, kanlarıyla defnedilmelerini emretti. Onların üzerinde namaz kılmadığı gibi, onları yıkamadı da.616
Şehid olarak ölüp de bir çarpışma esnasında kâfirler tarafından öldürülmeyen bir kimse ise, yıkanır ve namazı kılınır.
İbnu'l-Kayyim (Allah'ın rahmeti üzerine olsun)'in naklettiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kefende aşırılığa kaçmayı yasaklamıştır. Eğer kefen vücudun tamamını örtmeyecek durumda ise, başını örter ve ayakları üzerine ot bırakırdı.617
Cenaze Namazı
Cenaze namazının hükmü ve delili:
Müslüman ölüye namaz kılmak farz-ı kifâyedir. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bu namazı kılmış ve kılınmasını emretmiştir. Ganimetten çalan kişi hakkında: "Arkadaşınızın namazını kılınız."618 diye buyurmuş, ondan sonra gelen müslümanlar da bu namaza gereken dikkati göstermişlerdir.
Cenaze namazı ruhunu Allah'a teslim eden, amel diyarından, hesab yurduna göçen bir müslüman için bir ikram ve değer vermenin bir göstergesidir. Çünkü müslümanlar yüce Allah'ın o kişiye mağfiret buyurması, onu affetmesi, lütuf ve keremiyle ona ihsanda bulunması için Allah’a dua ederler. O halde cenaze namazı müslüman için bir çeşit şefaattir. Kâfirin cenaze namazını kılmak caiz değildir. Çünkü onun hakkında hiçbir hayır dua kabul olunmaz.
Cenaze namazını mescidde kılmak, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in sürekli yaptığı işlerinden değildi.619 O cenaze namazını mescidin dışında kılardı. Bazan da cenaze namazını mescidde kıldığı olurdu. Suheyl b. Beydâ ve onun kardeşinin namazını mescidde kılması gibi. Fakat bu onun (sürekli yapageldiği) sünnet ve adeti değildi. O bakımdan her iki husus da caizdir. Fakat efdal olan cenaze namazını mescidin dışında kılmaktır.
Bununla birlikte eğer pisletilmesinden korkulmuyor ise mescidde cenaze namazını kılmakta bir sakınca yoktur.620 Şafiî, İshak, Ebu Sevr ve Davud (ez-Zahirî) bu görüştedirler. Malik ve Ebu Hanife ise bunun mekrûh olduğu görüşündedirler. Kabristanda kılınması da caizdir.621 Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kabristandaki bir kabir üzerinde cenaze namazı kılmış bulunmaktadır. Namazın tek tek kılınması da caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in cenazesi üzerine tek tek namaz kılınmıştır. Sünnet olan ise bunun cemaatle ifa edilmesidir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namazı ashabı ile birlikte kılardı. Cenaze namazının kılınması için belli sayıda kimsenin bulunması şartı yoktur.
Cenaze namazının şartları:
Farz namaz için de şart olan niyet, mükellefiyet, kıbleye yönelmek, avretin setredilmesi, elbise, beden ve mekânın temizliği, namaz kılanın müslüman olması gibi; farz namaz için öngörülen şartlar cenaze namazı için de şarttır. Ayrıca cenaze namazı için ölenin müslüman olması, temiz olması, eğer o şehirde ise namaz kılanın önünde hazır bulunması da şarttır.
Cenaze namazı için belli bir vakit şartı yoktur. Bütün vakitlerde edâ edilebilir. Fakat namaz kılmanın yasak olduğu üç vakitte kılınması mekrûhtur. Çünkü Ukbe b. Âmir'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem üç vakitte bizlere namaz kılmamızı ya da o zamanlarda ölülerimizi kabre koymamızı yasaklardı: Güneş etrafı aydınlatacak şekilde doğduğu andan yükselinceye kadarki vakit, öğle vakti ortada dikildiği andan (batıya doğru) eğilinceye kadarki vakit, güneşin batmak üzere olduğu andan batıncaya kadarki vakit.622
Cenaze namazının Rükunleri:
Güç yetirebilmek halinde ayakta kılınması, dört tekbir alınması, birinci tekbirden sonra Fatiha'nın okunması, ikinci tekbirden sonra Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem efendimize salât ve selam getirilmesi, üçüncü tekbirden sonra ölüye dua edilmesi, bu Rükunlerin sıraya göre yapılması ve selâm verilmesidir.
Sünnetleri:
Her tekbir getirildiğinde ellerin kaldırılması, kıraatten önce istiâze çekilmesi, Kur'ân okumanın gizlice yapılması, kişinin kendisine, anne-babasına ve bütün müslümanlara dua etmesi, dördüncü tekbirden ve selâm vermeden önce kısa bir süre durulması, sağ elini, sol elinin üzerine göğsünün üzerinde tutması ve selam verirken sağına dönmesi.
Cenaze namazını kılma şekli:
İmam veya tek başına namaz kılacak olan erkeğin baş tarafında, kadının göbeği hizasında durmalıdır. Erkeğin başı tarafında, kadının göbeği hizasında durmak Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yol gösterici uygulamalarındandır.623
Cemaat imamın arkasında durur. En az üç saf dizilmeleri sünnettendir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Üzerinde üç safın namaz kıldığı bir kimse(nin cennete girmesi) vacib olur."624 Daha sonra iftitah tekbiri alır, fakat istiftah duası okumaz. Bunun yerine tekbirden sonra istiâze çeker, besmele çeker ve Fatiha'yı okur. Fatiha'dan sonra bir şey okumaz. Çünkü cenaze namazının esası işi hafif (çabuk) tutmaktır. Daha sonra ikinci tekbiri alır, rivâyetlerde vârid olmuş olduğu şekilde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'a selâm getirir. -Teşehhüdde olduğu gibi- Sonra üçüncü tekbiri alır, ölüye, kendisine, anne babasına ve bütün müslümanlara dua eder. Yapılan bu duanın (Peygamber efendimizden) nakledilen bir dua olması sünnettir. Daha sonra dördüncü tekbiri alır, bundan sonra kısa bir süre durur, arkasından sağına tek bir defa selam verir.
Üçüncü tekbirden sonra Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den rivâyet edilen lafızlarla dua eder. Yapacağı bu duayı ihlâs ve samimiyetle yapması gerekir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Siz ölenin namazını kılacak olursanız, ona ihlâsla dua ediniz."625
En faziletli dua şudur:

Allah'ım, hayatta olanımıza da, ölmüş olanımıza da, hazır bulunanımıza da, burada olmayanımıza da, küçüğümüze de, büyüğümüze de, erkeğimize de, dişimize de sen mağfiret buyur."626
Ebu Hureyre, Nebi Sallallahu aleyhi vesellem den buna yakın bir hadis rivâyet etmiş ve onda ayrıca şunları da eklemiştir:

Allah'ım, bizden kimi hayatta bırakırsan, onu iman üzere yaşat. Bizden kimin canını alırsan iman üzere canını al. Allah'ım, bunun ecrinden bizi mahrum bırakma, bundan sonra bizi saptırma."628
Yine Ebu Hureyre, Nebi Sallallahu aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:

Allah'ım, bu cenazenin Rabbi sensin, onu sen yarattın, onu İslâma da sen ilettin, canını da sen aldın, onun açığa vurduğunu da, gizlediğini de sen en iyi bilensin. Biz sana şefaatçiler olarak geldik, sen buna mağfiret buyur."629
Avf b. Mâlik'ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebi Sallallahu aleyhi vesellem bir cenaze üzerine namaz kıldı. Onun duasından şu sözlerini belledim:

Allah'ım sen ona mağfiret buyur, ona merhametini ihsan et, ona afiyet ver, onu affet. Ona ikram ve ihsanlarda bulun. Gireceği yeri genişlet. Su, kar ve dolu ile onu (günahlarından) yıka. Beyaz elbise kirli elbiseden nasıl ayırdedilebiliyorsa sen de onu günahlardan öylece arındır. Ona kendi diyarından daha hayırlı bir diyar ver, ona aile halkından daha hayırlı bir aile halkı ver, ona eşinden daha hayırlı bir eş ver, onu cennete koy, onu kabir azabından -yahutta ateş azabından- koru..." (Avf b. Malik devamla) dedi ki: O kadar ki ölen o şahsın kendim olmasını temenni ettim.630
Şâyet ölü dişi ise zamiri de dişi kullanarak: Allah'ım o kadına mağfiret buyur... ve benzeri ifadeler kullanır.
Cenaze Namazına Ait Bazı Hükümler
Kadınların cemaat halinde cenaze namazı kılmaları caizdir. Tek tek kılmalarında da bir mahzur yoktur. Çünkü Âişe Radıyallahu anha, Sa’d b. Ebi Vakkas'ın cenaze namazını kılmıştır.
İnsanlar arasında cenaze namazını kıldırmaya en hak sahibi kimse, ölenin bu konuda vasiyet ettiği kişidir. Çünkü ashab-ı kiram bunun vasiyet edilebileceğini icmâ’ ile kabul etmiş ve bu ölenin bir hakkıdır. Daha sonra ne kadar yukarı doğru giderse gitsin baba gelir. Sonra ne kadar aşağı inerse insin oğul gelir. Sonra asabelerin en yakını gelir. Sonra zevilerham’dan erkekler, daha sonra diğer yabancılar gelir. Kocanın, (kadının) asabesinden öncelikli olduğu hususunda iki rivâyet vardır. Şâyet akrabalar birbirlerine eşit olurlarsa, imamete en layık olanları,farz namazlardaki öncelik sırasına göredir. Hür akraba köleden önceliklidir. Çünkü kölenin velâyeti yoktur. Şâyet her hususta birbirlerine eşit olurlar, kimse hakkını vermek istemezse aralarında kura çekilir.631
Birden çok cenaze bulunduğu takdirde hepsine tek bir namaz kılmak caizdir. Onların en faziletlileri imama en yakın yerleştirilir. Başları aynı hizada yerleştirilirler. Şâyet erkekler, kadınlar ve çocuklar birarada bulunurlarsa öne erkekler, sonra çocuklar, sonra kadınlar dizilir ve kadının göbek kısmı erkeğin başının hizasına yerleştirilir.
Cenaze namazında pekçok müslümanın saf yapmaları müstehabtır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ölü bir kimseye müslümanlardan sayıları yüz kişiye ulaşan bir topluluk namaz kılacak olup, hepsi de onun için şefaat dileğinde bulunurlarsa, mutlaka onun hakkında şefaat dilekleri kabul edilir."632
Abdullah b. Abbas'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Bir müslüman ölür de onun cenazesi üzerinde kırk kişi durup, bunlar Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler iseler mutlaka Allah onları onun hakkında şefaatçi kılar."633
Cenaze namazı sırasında safın düzgün tutulması müstehabtır. İmam Ahmed bunu açıkça ifade etmiş bulunmaktadır... Ebu'l-Melîc'den rivâyete göre o bir cenaze üzerinde namaz kılmış ve geri dönüp şöyle demiştir: Safınızı düzgün tutun ki; şefaatiniz de güzelce olsun.634
Şâyet imam bir cenaze için tekbir getirip de bir diğer cenaze getirilecek olursa, ikinci tekbirini her ikisi için alır. Daha sonra üçüncü bir cenaze getirilirse, üçüncü tekbiri hepsi için alır. Arkasından dördüncü bir cenaze getirilirse, dördüncü tekbiri hepsi için alır. Sonra yedi tekbire tamamlar ki; dördüncüsü için de dört tekbir getirmiş olsun. Eğer bir cenaze daha getirilecek olursa, getirilecek tekbir sayısının yediden daha fazla, beşincisi için de dörtten daha az tekbir getirilmemesi için bir daha tekbir getirmez, çünkü her ikisi de caiz değildir. Şâyet birinci cenazenin sahibleri imam selam vermeden önce cenazelerini kaldırmak isteyecek olurlarsa, caiz değildir. Çünkü selam namazın bir rüknü olup, henüz verilmemiştir. Dördüncü tekbirde Fatiha'yı okur, beşinci tekbirde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e salât ve selam getirir. Altıncı tekbirde hepsine dua eder. Böylelikle bütün cenazelerin hükümleri tamamlanmış olur.635
Cenaze namazının başına yetişmemiş olan bir kimse, imam ile birlikte cenaze namazına katılır. İmam selam verdiği takdirde o yetişemediği tekbirleri yetişemediği şekilde yerine getirir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Hureyre'nin rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurmuştur: "Yetiştiğini kıl, yetişemediğinin de kazasını yap!"636
Şâyet namazını bitirmeden önce cenazenin kaldırılacağından korkacak olursa, arada bir fasıla koymaksızın tekbiri peşinden getirir, sonra da selâm verir.
el-Muğnî'de şöyle denilmektedir: Şâyet hemen selam verip, yetişemediği tekbirlerin kazasını yapmayacak olursa yine de bir mahzur yoktur. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh: Yetişemediklerinin kazasını yapmaz, demiştir. Ayrıca bu tekbirler kıyam halinde ardı arkasına getirilen tekbirlerdir.
Cenaze namazını kaçıran bir kimsenin, defnedilmediği sürece cenaze namazını kılma imkânı vardır. Şâyet defnedilecek olursa, bir aylık bir süreye kadar kabir üzerinde namaz kılabilir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ashabından ve diğerlerinden ilim ehlinin çoğunluğunun kabul ettiği görüş budur.637
İbnu'l-Kayyim'in naklettiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir seferinde bir kabir üzerinde bir gece sonra namaz kılmış, bir seferinde üç gün sonra, bir seferinde bir ay sonra namaz kılmıştır. Bu hususta da kendisi herhangi bir vakit tesbit etmemiştir.638
Sahih olan kabir üzerinde namazın sünnet olduğu ve bunun için vakit bakımından bir sınırın bulunmadığıdır. Elverirki ölen, namaz kılan hayatta iken vefat etmiş olsun.
İbnu'l-Kayyim’ın -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- zikrettiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem in gaib (hazır olmayan) her ölü üzerinde namaz kılmak gibi bir sünneti yoktu. Çünkü müslümanlardan pek çok kimse Peygamberin yanında hazır bulunmuyorlarken ölmüşler, fakat kendisi onların cenaze namazlarını kılmamıştır. Necâşî'nin üzerine cenaze namazı kıldığı ondan sahih bir rivâyetle sabit olmuştur. Fakat bu hususta insanların üç farklı görüşleri vardır:
1. Bu, ümmetin her hazır bulunmayan kimse için namaz kılabileceği hususunda bir teşri' ve bir sünnettir. Şafiî ve Ahmed'in görüşü budur.
2. Ebu Hanife ve Malik, bu ona has bir durumdur. Bu özellik ondan başkasına yoktur, demişlerdir.
3. Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demektedir: Doğrusu şu ki; gıyabi cenaze kimse şâyet üzerinde namaz kılınmayan bir beldede ölmüşse, üzerine gıyabi cenaze namazı kılınır. Nitekim Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in Necaşi üzerine kıldığı namaz böyledir. Çünkü o kâfirler arasında ölmüş ve onun namazı kılınmamıştır. Şâyet öldüğü yerde cenaze namazı kılınmış ise, üzerine gıyabi cenaze namazı kılınmaz. Çünkü farz, müslümanların üzerine namaz kılması suretiyle sakıt olmuştur. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem in gaib üzerinde namaz kıldığı da olmuştur, terkettiği de olmuştur. Onun yaptığı bir iş te, terkettiği bir iş te sünnettir. Bunun belli bir yeri, ötekinin belli bir yeri vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. İmam Ahmed mezhebinde üç görüş vardır. En sahih olanları bu şekilde duruma göre yapılacak uygulama şeklindedir.639
Küçük çocuğun cenaze namazını kılmak caizdir. Çünkü el-Muğire b. Şube'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Küçük çocuğun cenaze namazı kılınır."640
İbnu'l-Kayyim dedi ki: Ahmed b. Ebi Abde dedi ki: Ben Ahmed'e sordum: Düşük üzerine ne zaman namaz kılmak icab eder? Şöyle dedi: Eğer üzerinden dört ay geçmiş ise (kılınır). Çünkü ona ruh üflenmiş olur.641
el-Muğire b. Şube'den Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "...ve düşük üzerine namaz kılınır, anne ve babasına mağfiret ve rahmet ile dua olunur."642 Küçük çocuk için mağfiret dilenmez. Çünkü henüz onun kalemi yazmaya başlamamıştır ve ayrıca o şefaatçidir, kendisine şefaat olunacak durumda değildir.
Mürted, münafık ve aslen kâfir olan kimsenin namazı haramdır. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma. Kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Allah'a ve Rasûlüne kâfir oldular ve fâsık olarak öldüler." (et-Tevbe, 9/84)
Savaşta çarpışma esnasında şehit düşmüş olanın da namazı kılınmaz. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den Uhud şehidleri hakkında kanları ile defnedilmelerini emrettiği, cenaze namazlarını kılmadığı ve onları yıkamadığı rivâyet edilmiştir.643
Bir had uygulanarak ölmüş olan kimsenin cenaze namazı caizdir. Şevkâni şöyle demektedir: Yine tercih edici sebeplerden birisi de recm edilmiş olan kimse üzerinde cenaze namazı kılınacağına dair icmaın bulunmasıdır.644 Bununla birlikte Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ganimetten hırsızlık yapan kimsenin namazını kılmayı terketmiş ve ashabına onun namazını kılmalarını emrederek: "Arkadaşınızın namazını siz kılınız!" diye buyurmuştur.645 Ganimetten çalmaktan vazgeçirmek için böyle davranmış olması ihtimali vardır.646
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem intihar eden bir kimsenin namazını kılmamıştır. Çünkü Cabir b. Semura'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e kendisini bir okun sivri tarafıyla öldürmüş bir adam getirilmiş, onun cenaze namazını kılmamıştır."647
Cenazenin Peşinden Gitmek Fazileti ve Keyfiyeti
Ölünün yıkanması ve kefenlenmesi bittikten sonra onu taşımak ve arkasından gitmek icab eder. Bunun fazileti çok büyüktür. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre o şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Her kim cenazenin başında namazı kılınıncaya kadar hazır bulunursa onun için bir kîrat vardır. Kim defnedilinceye kadar yanıbaşında bulunursa onun için iki kîrat vardır." Ona: İki kîrat ne demektir diye sorulunca, "İki büyük dağ gibi" diye buyurdu.648
Cenazenin taşınması ve arkasından gitmek, ölenin müslümanlar üzerindeki haklarındandır. Cenazenin, tabutun bütün taraflarından taşınması sünnettir. Çünkü Abdullah b. Mesud'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Her kim bir cenazenin peşinden giderse, teneşirin bütün yanlarından taşısın. Bu bir sünnettir. Sonra isterse nafile olarak taşısın, isterse bıraksın."649
Cenazenin çabucak götürülmesi sünnettir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Cenazeyi (kabre götürmekte) elinizi çabuk tutunuz. Eğer salih birisi ise siz onu hayra yakınlaştırmış olursunuz. Eğer böyle değil ise, bu durumda boyunlarınızdan çıkaracağınız bir şer demektir."650
Cenazenin taşınması erkeklere hastır. Bu hadisten anlaşılan da budur. Kadınların cenazelerin peşinden gitmeleri caiz değildir. Çünkü Um Atiyye'nin rivâyet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Bize cenazelerin peşinden gitmek yasaklandı. Fakat bununla birlikte bu bizden kesinlikle istenmedi."651
Cenazenin arkasında da, önünde de yürümek caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in bu şekilde hareket ettiği sabittir. Ancak daha faziletli olan arkasından yürümektir. Avf b. Mâlik'in Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den rivâyet ettiği şu hadisin mefhumundan anlaşılan da budur: "Hastayı ziyaret ediniz ve cenazelerin peşinden gidiniz."652 Binekli kimse cenazenin arkasından yürür. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Binekler cenazenin arkasından yürür."653 Efdal olan ise yürümektir. Çünkü Sevbân'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e bir cenaze ile birlikte bulunduğu bir sırada ona bir binek getirilmiş, ona binmeyi kabul etmemişti. Cenazeden döndüğü vakit ona yine binek getirildi, bu sefer ona bindi. Kendisine sebebi sorulunca şu cevabı verdi: "Melekler yürüyordu, ben onlar yürürken binmek istemedim. Onlar gidince ben de bineğe bindim."654
Nebi Sallallahu aleyhi vesellem bir ölü üzerine cenaze namazı kıldığı vakit, önünde kabristana kadar yürüyerek giderdi. Ondan sonraki raşid halifelerin sünneti de budur. Ancak cenaze ile gidecek diğerlerinin, arkasında olmaları sünnettir. Şâyet yürüyor ise cenazeye yakın olmaya gayret eder. Arkasında, önünde, sağında ya da solunda farketmez. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem cenazenin çabuk götürülmesini emrederdi. Öyle ki adeta koşa koşa götürüyorlardı. Günümüzde insanların adım adım ve ağır bir şekilde yürümeleri ise, sünnete muhalif ve mekrûh bir bid'attir. Ehl-i kitab yahudilere benzemeyi ihtiva eder.655
Yüksek sesle ağlamak, zikir getirmek, tekbir ve rahmet okumak gibi sünnete muhalif bir üslubla cenazenin peşinden gitmek caiz değildir. Cenazenin arkasından buhur (tütsü) de caiz değildir. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Cenazenin arkasından yüksek sesle de, ateşle de gidilmez."656
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye diyor ki: Cenaze ile beraber ister Kur'ân okuyarak, ister zikir, ister başka bir suretle sesi yükseltmek müstehab değildir. Dört mezheb imamının görüşü budur. Selefi teşkil eden ashab ve tabiînden nakledilen de budur. Bu hususta muhalif bir kimse olduğunu bilmiyorum.657
Davul çalarak, çalgılarla, hazin marşlarla, feryad etmek, el çırpmak gibi münker bir takım fiillerle cenazenin arkasından gitmek haramdır.
Kabristan uzak ise cenazeyi araba ve benzeri bir şey üzerinde taşımakta bir sakınca yoktur. Cenazenin peşinden giden kimsenin,658 huşû’ içerisinde, âkıbetini düşünürek ölümden ibret alarak, ölenin varacağı netice üzerinde düşünerek gitmesi, müstehabtır. Dünyevî sözler konuşmaz.
Cenazenin götürüldüğü sırada bir kimsenin kalkıp mesela onu tevhid ediniz deyip, bunu işitenlerin ona karşılık olarak; lâ ilâhe illâllah demeleri, bir diğerinin; Allah'ı zikredin gibi sözler söylemeleri bid'attendir. Çünkü böyle bir amelin sünnette de, selef-i salihinin (Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun) uygulamasında da aslı yoktur.
Ölünün Defnedilmesi
Ölüyü taşımak ve onu defnetmek ona bir ikramdır ve farz-ı kifayelerdendir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz arzı bir toplanma yeri kılmadık mı? Hem dirilere, hem ölülere." (el-Murselât, 77/25-26) Yüce Allah'ın: "Toplanma yeri" buyruğu ile ilgili olarak el-Ferrâ şunları söylemektedir: "Yani yer, insanlar hayatta iken evlerinde ve binalarında sırtı üzerinde onları toplamakta, ölümleri halinde ise onları içinde saklayıp, barındırmaktadır."659
Yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "Sonra onu öldürüp kabre koy(dur)du." (Abese, 80/21) Yani ona içinde gömüleceği, saklanacağı bir kabir yaptı. Yine el-Ferrâ şöyle demektedir: Onu kabre konulan bir varlık olarak yarattı. Yırtıcı hayvanlar ve kuşlar gibi meydanda atılıp, bırakılan bir varlık yapmadı.”660
Ölüyü kabre koyma işini şu sebeplerden ötürü -ölü dişi dahi olsa- kadınlar değil, sadece erkekler üstlenirler.661
1. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem döneminde görülen ve müslümanların günümüze kadar uygulayageldikleri budur.
2. Erkeklerin bu işi yapabilme güçleri daha çoktur.
3. Kadınlar bu işi üstlenecek olurlarsa, yabancıların önünde bedenlerinin bazı yerlerinin açılması sonucunu verebilir. Bu ise caiz değildir. Ayrıca ölenin yakın akrabaları onu kabre indirmekte daha bir hak sahibidirler. Çünkü yüce Allah'ın: "Akrabalar Allah'ın kitabınca birbirlerine daha yakındırlar." (el-Enfal, 8/75) buyruğunun genel anlamı bunu gerektirmektedir.
Ölünün kabristanda defnedilmesi sünnettir. Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ashab-ı kiramını Bâkî'de defnederdi. Şehid ise şehid düştüğü yerde defnedilir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem düştükleri yerde defnedilmeleri için geri Uhud şehidlerinin götürülmelerini emretmişti. Çünkü bazı şehitler Medine'ye taşınmıştı.
Kabrin derin ve geniş olması sünnettir. Çünkü Hişam b. Âmir'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'e Uhud günü çok yara almış şehitlerin durumu söylenince: "(Derin) kazınız, geniş tutunuz ve güzel yapınız..." diye buyurmuştur.662 Çünkü böylesi ölünün örtülmesi açısından daha uygun, kabrinin eşilmemesi ya da yırtıcı hayvanların ölüye ulaşmaması açısından daha bir ihtiyatlıdır. Ayrıca hayatta olanları rahatsız edecek kokuyu da önler.
Hazır olanlara ölümü ve sonrasını hatırlatmak maksadıyla defin sırasında kabrin yanında oturmak caizdir. Bütün vakitlerde de defin caizdir. Ancak zaruret olmadan (namaz kılmanın) yasak olduğu üç vakitte defnetmek mekrûhtur.
Kadın kabre indirildiğinde üzeri kapatılıncaya kadar setredilmesi gerekir. Çünkü kadın avrettir. Erkek için ise bu uygulamayı yapmak -yağmur gibi bir mazeret olması hali dışında- mekrûhtur.
Ölüyü kabre yerleştirecek olan kimsenin "bismillahi ve alâ milleti Rasûlullahi" demesi sünnettir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ölülerinizi kabirlerine koyduğunuz vakit "bismillahi ve alâ milleti Rasûlullahi" deyiniz."663
Ölünün, lahdinde -uyku halinde sünnet olduğu gibi- kıbleye sağ tarafı üzerine yönelik olarak yerleştirilmesi sünnettir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e Büyük günahlar nelerdir, diye sorulduğunda aralarında şunu da zikretmişti: "...Hayatta iken de, ölüden sonra da kıbleniz olan Beyt-i Haram'ı (saygınlığını çiğneyecek türden işler yaparak) helâl kabul etmek."664
Kefenin baş ve ayak tarafından yapılmış olan düğümlerini çözer, yüzünü açmaz. Çünkü böyle bir şey rivâyetlerde gelmemiştir. Başının altına bir kerpiç konur. Eğer kerpiç bulunamasa taş parçası konulabilir. Şâyet o da bulunmazsa ve gerek görülürse toprak konulur, değilse bir şey konulmaz.
Ölünün, kabrin ön duvarına doğru yakınlaştırılması ve sırtının arka tarafının toprak ile beslenmesi gerekir; ta ki yüzü üstüne yıkılmasın yahut sırtı üzerine dönmesin. Yanağı yere değecek şekilde kefen yanağının üzerinden çekilir. Daha sonra lahdin açık tarafı kerpiç ve çamur ile kapatılır. Böylelikle toprağın ölünün üzerine gelmesi önlenmiş olur.
Üzerine üç defa el ile toprak atmak sünnettir. Daha sonra kabrin üzerine toprak doldurulur. Başka bir şey konulmaz. Kabrin ayırdedilmesi, korunması, tahkir edilmemesi ve kabir sahibine rahmet okunması için bir karış kadar yerden yükseltilmesi sünnettir. Çünkü Câbir Radıyallahu anh'ın rivâyet ettiği hadise göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e lahit şeklinde mezar yapıldı ve onun üzerine kerpiçler dikine yerleştirildi. Kabri yerden yaklaşık bir karış kadar yükseltildi.665
Kabrin üst tarafının hörgüç gibi kambur bir şekilde yapılması, dümdüz yapılmasından daha faziletlidir. Çünkü Süfyan et-Temmâr şöyle demiştir: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kabrinin deve hörgücü gibi tümsek yapılmış olduğunu gördüm.666
Kimi ilim ehli bunun hikmetini sözkonusu ederek şöyle demiştir: Deve hörgücü gibi tümsek yapılması halinde gelen yağmurlar ve seller etrafa dağılır. Ayrıca dümdüz yapılması dünya ehlinin yapılarına benzer. Dar-ı harbte defnedilip, dar-ı İslâm'a nakline imkân bulunmayanların kabri de dümdüz yapılmaz; ta ki kabri deşilip, azaları kesilmeğe kalkışılmasın.
Kabrin üzerine çakıl taşlarının konulması, sonra toprağın birbirini tutması için su dökülmesi sünnettir. Çünkü Câfer b. Muhammed'in babasından rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem oğlu İbrahim'in kabri üzerine su serpmiş ve üzerine çakıl taşları koymuştur.667
Kabrin iki tarafına dikine taşlar koymak suretiyle alâmetlendirilmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den rivâyet edildiğine göre Osman b. Maz'un vefat ettiğinde başı tarafına bir taşın konulmasını emretmiş ve şöyle buyurmuştur: "Ben bununla kardeşimin kabrini tanıyacağım bir işaret koymuş oluyorum. Aile halkından ölenleri de onun yakınına defnedeceğim."668
Fakat bu taşların üzerine yazı yazmak caiz değildir. Çünkü Câbir'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem kabirlerin alçı ile sıvanmasını, üzerlerine yazı yazılmasını, üzerlerine bina yapılmasını ve üzerlerinden geçilmesini yasakladı."669
Ölünün defin işi bittikten sonra kabir yanında ona dua etmek müstehabtır. Çünkü Osman b. Affan Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ölüyü defnetme işini bitirdikten sonra kabrinin üzerinde durur ve şöyle derdi: “Kardeşiniz için mağfiret dileyiniz, onun için sebat dileyiniz. Şu anda ona soru sorulmaktadır."670 Herkes kendi başına ona dua eder, topluca dua yapılmaz.
Ölü Defnine Dair Bazı Hükümler
1. Kâfirlerin müslüman kabristanında, müslümanların da kâfirlerin kabristanında defnedilmeleri caiz değildir.
2. Defin işini adaletli, defin hükümlerini bilen birisinin üstlenmesi gerekir.
3. Kabrin toprağını artırmak (başka yerden toprak taşıyarak üstüne koymak) yahut üzerine bina yapmak caiz değildir. Çünkü Câbir Radıyallahu anh şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kabrin üzerine bina yapılmasını ya da ona (başka yerden toprak alınarak) eklenmesini yasakladı..."671
4. Kabrin bir karıştan daha fazla yükseltilmesi mekrûhtur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Ali Radıyallahu anh'a şöyle demiştir: "İmha etmedik hiçbir heykel bırakma, yükseltilmiş ne kadar kabir görürsen mutlaka dümdüz et!"672
5. Kabrin boyanması mekrûhtur. Çünkü bu kabirlere yakışmayan bir bid'attir. Aynı şekilde kabrin alçı ile sıvanması, ona yaslanılması mekrûh olduğu gibi, kabrin yanında geceyi geçirmek, dünya işlerinden sözetmek, tebessüm etmek de mekrûhtur. Gülmek ise daha ileri derecede bir mekrûhtur. Kabrin üzerinde yazı yazmak, kabrin üzerinde oturmak, üzerinden geçmek, üzerine kubbe yapmak da mekrûhtur. Çünkü Câbir'in rivâyet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kabrin alçı ile sıvanmasını, üzerine oturulmasını ve üzerine bina yapılmasını yasakladı."673 Tirmizî'de şu fazlalık da vardır: "...Ve kabirler üzerine yazı yazılmasını (yasakladı)"674 Yine Umare b. Hazm'den geleni "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem beni bir kabir üzerinde otururken gördü. Kabrin sahibine eziyet etme... diye buyurdu." rivayeti de bunu gerektirmektedir.675
6. Âhiretin hatırlanması gereken bir yerde dünya işleri hakkında konuşmak, tebessüm ve gülümsemek yakışan bir iş değildir. İbn Mesud Radıyallahu anh'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ben sizlere kabir ziyaretini yasaklamış idim. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz. Çünkü kabirler dünyaya rağbeti azaltır, âhireti hatırlatır."676
7. Herhangi bir mazeret olmadan ayakkabılarla kabirler arasında yürümek mekrûhtur. Şâyet yer oldukça sıcak, yahut dikenli ve benzeri durumda ise o vakit ayakkabılarla yürümekte bir sakınca yoktur. Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in azadlısı Beşîr b. Nehîk’in rivâyet ettiği hadiste şöyle demektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte yürüyordum... İki nalin giyinmiş birisinin kabirler arasında yürümekte olduğunu gördü, şöyle buyurdu: "Ey nalin (veya terlik) giyen kimse, yazık sana! Sen onları ayağından çıkart!" Adam bize doğru baktı, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i tanıyınca onları çıkartıp, atıverdi."677
8. Kabirlerde (kandil ve benzeri şeyler) yakarak oraları ışıklandırmak haramdır. Çünkü İbn Abbas'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kabirleri ziyaret eden kadınlara ve kabirler üzerinde mescid edinip, kandil yakanlara lanet okumuştur.678
9. Kabirler üzerinde ya da kabirler arasında def-i hacet haramdır.
10. Kabirler üzerinde ya da kabirler arasında mescid bina etmek -az önce geçen hadis dolayısıyla- haramdır. Aynı şekilde mescidlerde defin de haramdır. Çünkü mescidlerin bina ediliş maksadı bu değildir.
11. Önceki ölünün toprak olduğuna dair kuvvetli bir kanaat sahibi olmadıkça, bir ölünün diğeri üzerinde defnedilmesi haramdır.
12. Birbirleriyle akraba ölülerin bir tek kabristanda bir arada bulundurulmaları müstehabtır. Fakat zaruret olmadıkça tek bir lahitte toplanmaları haramdır.
13. Üzerinde âyete'l-kürsi'nin yazılı olduğu bir yeşil kumaş parçasının naşın üzerine konulması caiz değildir. Çünkü bu yolla Allah'ın kelâmı tahkir edilmiş olur. Ayrıca bu hususta sünnette bir rivâyet vârid olmuş değildir. Ashabdan ya da tabiînden kimse de bunu yapmamıştır. Şâyet bunu yapmakta bir hayır bulunsaydı, hiç şüphesiz onlar bu işi bizden önce yaparlardı. Üstelik böyle davranmak, bunun ölüye fayda vereceği şeklinde bozuk bir itikada da sebeb olabilir. Doğrusu ise bunun ona bir fayda sağlayamayacağıdır.
14. Kabirlerin yanında hayvan kesmek ve orada kesilen hayvandan yemek haramdır.679 Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demektedir: Kabrin yanında hayvan kesmek ve kurban kesmek haramdır. İsterse bunu yapmayı adamış yahut vakfeden kişi vakfiyesinde şart koşmuş olsun. Bu şart batıldır. Çünkü Enes Radıyallahu anh şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İslamda (meşru olmayan amaçlarla) hayvan kesmek yoktur."680
15. Definden sonra telkin caiz değildir. İbnu'l-Kayyim -Allah'ın rahmeti üzerine olsun-'in belirttiğine göre; Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem‘in bugün insanların yaptığı şekilde ölüye telkin verdiği herhangi bir rivâyette sabit olmamıştır. Taberânî'nin Mu'cem’inde kaydettiği Ebu Umame'nin Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in: "Kardeşlerinizden birisi öldüğü takdirde kabri üzerine toprağı düzelttikten sonra biriniz kabrinin başında dursun, sonra: Ey filan desin..."681 hadisi ile ilgili olarak da: "Bu (Peygamber efendimize kadar ulaşan) merfu bir rivâyet olarak sahih değildir." demektedir.682
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye'nin naklettiğine göre ise ölümden sonra telkinde bulunmak icmâ’ ile vacib değildir. İsterse bu Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ve halifelerinin döneminde müslümanların yapmış oldukları bir iş olsun. Fakat Ebu Umame ve Vâsile b. el-Eska’ gibi bir grub ashabdan böyle bir nakil gelmiştir. İmam Ahmed buna ruhsat vermiştir. Onun mezhebine mensub bazı kimseler ile Şafiî mezhebine mensub alimler bunu müstehab görmüşlerdir. İlim adamları arasından bid'at olduğundan ötürü onu mekrûh görenler de vardır. O halde bu hususta: Müstehab, kerahet ve mübahlık olmak üzere üç görüş bulunmaktadır.683
Sahih olan ise bunun Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit olmadığıdır. Meşru olan, ölüye dua etmektir. Çünkü bu sünnettir.
16. Kabrin yanında Kur'ân okumak caiz değildir. Çünkü ne Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den, ne de ashabından böyle bir şey vârid olmuştur. O halde bu işi yapan dinde bid'at çıkartan bir kimse demektir. Çünkü böyle bir kişi dinde olmayan bir şeyi dinde sonradan ortaya çıkarmış olur. Bu da caiz değildir. İbn Mesud'un rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Sonradan çıkartılan herbir iş bid'attir ve her bir bid'at bir sapıklıktır."684
17. Kadınların kabirleri ziyaret etmeleri caiz değildir. Çünkü İbn Abbas'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem kabirleri ziyaret eden kadınları ve kabirler üzerinde mescid bina edip, kandil yakanları lanetlemiştir."685 Lanet okumak ise mübah ya da mekrûh bir fiil hakkında sözkonusu olmaz. Aksine haram bir fiil için sözkonusu olur. Kadınların kabirleri ziyaret etmeleri büyük günahlardandır. İşte bundan dolayı onun hakkında lanet sözkonusu olmuştur.
18. Kabrin üzerine hurma dalı ya da benzeri bir şey koymak caiz değildir. Çünkü bu bir bid'attir, ölü hakkında da kötü zan beslemeye sebebtir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in (hadiste sözkonusu edilen) iki kabir üzerine hurma dalını koyması, ancak onların azab görmekte olduklarını bilmesinden sonra olmuştur. Bizim ise bu konuda bir bilgimiz yoktur. Dolayısıyla böyle bir şey koymak, kötü bir zan olur. Ayrıca bizler Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığı gibi bu işi yapacak olursak, şefaatimizin Allah tarafından kabul edilip edilmeyeceğini bilmiyoruz.686
Ta’ziye
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbine hidayet verir. Allah herşeyi en iyi bilendir." (et-Teğâbun, 64/11) Kul eşini, çocuğunu, ebeveynini yahutta yakın bir akrabasını kaybetmek gibi bir musibetin, ancak Allah'ın izni ile gerçekleştiğine kesinlikle inanırsa, Allah onun kalbine teslimiyet ve ilâhî hükme rıza gösterme başarısını ihsan eder.
Bundan dolayı kulun pek büyük bir ecir elde edebilmesi için sabretmesi, Allah'a hamdetmesi, O'na yönelerek istircâda bulunması gerekir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsunki sizi biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden yana eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! Onlar kendilerine bir musibet gelip çattığında: 'Muhakkak biz Allah'ınız ve muhakkak biz O'na dönücüleriz' derler. İşte Rablerinden bir mağfiret ve bir rahmet hep onların üzerindedir ve onlar doğru yola erdirilenlerin ta kendileridir." (el-Bakara, 2/155-157)
Müslümanın şunu bilmesi gerekir ki, dünya bir sınama diyarıdır. Bundan dolayı zorluk ve sıkıntılı zamanlarda sabır ile bezenmesi, kendisini tahammülsüzlükten ve kaza ve kadere karşı kızıp köpürmekten alıkoymalı, kötü söz söylemekten dilini engellemeli, organlarını masiyetlere yönelmekten zabt-u rabt altına almalıdır. Böyle bir musibet zamanında elbisesini yırtmaya, yanaklarına vurmaya kalkışmamalıdır. Rabbinin razı olacağından başka bir söz söylememelidir. Bunu yapmakla onun bu mihneti bir armağana dönüşür.
Um Seleme Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Herhangi bir kula bir musibet isabet edip de o kimse:

Biz şüphesiz Allah'a aidiz ve muhakkak O'na döneceğiz. Allah'ım, bu musibetimin mükâfatını bana ver ve bana onun yerine daha hayırlısını ver!" diyecek olursa, mutlaka Allah ona o musibetinden ötürü ona ecir verir ve ona bu kaybettiğinden daha hayırlısını onun yerine ihsan eder."687
Merhum İbn Nâsıru'd-Din ed-Dımeşkî şöyle demektedir:
"Kader yerini bulur, ondaki hayır ise fazladan
Allah'a güvenip, iman eden fakat oyalanmayan
bir kimseye. Bir kurtuluş gelse ya da bir musibet
Her iki halde nefsine der: Allah'a hamdet."688
Dininde musibete uğramayan bir kimse nasıl gazablanıp, öfkelensin ki? Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem duasında şöyle derdi: "...Ve musibetimizi dinimizde kılma..."689 Musibetleri unutmayıp da, nimetleri unutan kimse de nasıl kızıp, öfkelenmesin?
Ölünün yıkanması, kefenlenmesi, cenaze namazının kılınması, defnedilmesi, borcunun ödenmesi, şer'î vasiyetinin yerine getirilmesi, ona dua edilip mağfiret dilenmesi ölenin haklarından olduğu gibi, ölenin yakınlarının musibetlerini söz ve fiil ile hafifletmeye çalışmak da onların hakkıdır.
Ölenin yakınlarına taziyede bulunmak, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in sünnetlerindendir. Çünkü o şöyle buyurmaktadır: "Bir musibet sebebiyle kardeşine taziyede bulunan herbir mü'mine, Yüce Allah mutlaka kıyamet gününde şeref ve ihsan elbiselerinden giydirecektir."690 Abdullah (b. Mesud), Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Musibete uğramış bir kimseye, taziyede bulunan kişiye onun ecrinin bir benzeri verilir."691
Taziye ölenin yakınlarına bir teselli, sabra ve ilâhi kaza ve kadere rızayı ihtiva ettiği gibi; bu musibete katlanmak ve bunun ecrini Allah'tan beklemek için de onlara bir güçtür. Taziye zamanı musibetin gelip çatmasından itibaren definden önce ve definden sonra etkisi ruhun üzerinden geçip unutuluncaya kadar devam eder.
Taziye çarşı-pazarda, mescidde yahut iş yerinde... her yerde caizdir. Çünkü ölenin yakınlarını taziye etmek için onlara gitmek yahutta bu maksat için yola koyulmak caiz değildir. Bu sünnette yoktur. Ancak akrabalık bağının koparılmasından korkulursa bir sakıncası yoktur.
Taziyede kullanılacak en güzel ifade Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in kızı Zeyneb'e yaptığı taziyede söylediği ifadelerdir. Ona oğlunun ölmek üzere olduğunu haber veren bir elçi gönderdiğinde, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

"Şüphesiz aldığı da, verdiği de Allah'ındır. O'nun nezdindeki herbir şey belli bir vâde iledir. O bakımdan sabretsin, ecrini de Allah'tan beklesin."692
Bazı ilim adamları şu kabilden ifadeleri tercih etmişlerdir: Allah ecrini arttırsın, senin matemini güzelleştirsin, ölüne mağfiret buyursun. Bu ve benzeri ifadeler de caizdir. Evlâ olan, sünnette varid olmuş lafızlarla taziyede bulunmaktır.
Kendisine taziye bildirilen kişinin de: Allah duanı kabul etsin, bize ve size rahmet ihsan etsin demesi müstehabtır. İmam Ahmed bu şekilde taziyeye karşılık vermiştir.693 Ancak geri kalan senin hayatına eklensin ve benzeri bid'at bir takım lafızlarla taziyede bulunmak caiz değildir.
Ölenin akrabaları kendi musibetleriyle meşgul olacaklarından, kendileriyle ilgilenemeyecekleri için onlara yemek yapmak sünnettir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Cafer b. Ebi Talib şehit düşünce böyle yapılmasını emrederek şöyle buyurmuştur: "Cafer'in ailesine bir yemek yapınız. Çünkü onlara kendilerini yeteri kadar meşgul edecek bir iş gelmiştir."694
Evde ya da herhangi bir mekânda taziye için toplanmak, bunu ilan etmek caiz değildir. Çünkü bunun aslı (şer'î bir dayanağı) yoktur. Hatta seleften bazıları bu işi (yasaklanan) feryad ve figan etmek, ağıt yakmak kabilinden saymışlardır.
Kur'ân okumak caiz değildir. Bazı İslâm topraklarında, yas ve matemlerde Kur'ân okuyucuların ücretle tutulduğu görülmektedir. Bunun caiz olmayışı hem bid'at oluşundan, hem de malı meşru olmayan bir yere harcamaktan dolayıdır.
Taziye için özel bir elbise caiz değildir. Bazı İslâm ülkelerinde görülen siyah elbise giyinmek gibi. Çünkü böyle bir davranışta Allah'ın kaderine razı olmamak gibi bir ifade vardır. Selef de böyle bir şeyi yapmamıştır.
Müslüman olmayanlara taziyede bulunmak caiz değildir. Çünkü taziye musibete uğrayanın acısını hafifletmek, ona sebat vermeye çalışmak, sabır, iman ve kadere rızaya teşvik etmektir. Kâfirler ise müslümanların düşmanlarıdır. Onların bu şekilde görülüp gözetilmesine gerek yoktur. Ayrıca cenazeleri de uğurlanmaz, cenazelerine mağfiret dilenmez. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah'a ve âhiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah ve Rasûlü ile sınır mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin." (el-Mücadele, 58/22) Yine yüce Allah bir başka yerde şöyle buyurmaktadır: "O çılgın ateşlikler oldukları açıkça ortaya çıktıktan sonra akrabaları dahi olsalar müşriklere peygamberin de, mü'minlerin de mağfiret dilemeleri olur şey değildir." (et-Tevbe, 9/113) Bununla birlikte onlar bize taziyede bulunacak olurlarsa, taziyelerini kabul etmemizde ve onların hidayet bulmaları için dua etmemizde bir sakınca yoktur.
Taziyette bulunulan kimse ile tokalaşmanın ya da öpüşmenin sünnet edinilmesi caiz değildir. Eğer bunun sünnet olduğu zannedilecek olursa, terkedilmesi daha uygundur. Fakat taziyede bulunulan kimse ile karşılaşıldığı için ya da bir başka sebeple bunlar yapılırsa sakıncası yoktur.
Yanaklara vurmak, elbiseleri yırtmak, cahiliye sözlerini söylemek caiz değildir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Yanaklarına vuran, yakalarını yırtan ya da cahiliye davası güden bizden değildir."695
Ebu Musa Radıyallahu anh'dan da şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in uzak olduğunu bildirdiği kimselerden ben de uzağım. Şüphesiz Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yüksek sesle ağlayan kadından, musibet esnasında saçını traş eden kadından ve elbisesini yırtan kadından berî olduğunu (uzak olduğunu) ifade etmiştir."696
Beraberinde ağıt ve feryat olmadığı takdirde ölen için ağlamak caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Bu Allah'ın kullarının kalbine yerleştirdiği bir rahmettir."697
el-İhkâm adlı eserde şöyle denilmektedir: İlim ehli feryad ve figanın haram olduğunu icmâ’ ile kabul etmişlerdir. Ancak Um Atiyye'nin rivâyet ettiği hadis dolayısıyla bazı Malikî âlimlerinden gelen (aksi doğrultudaki) rivâyet bundan müstesnadır. Fakat hadis onların aleyhine bir delildir.698
Feryad, figan ve ağıt yakmak, yüksek sesle ağlamakla birlikte ölenin iyiliklerini sayıp dökmekle olur. (Bunun haram oluşunun) sebebi, gelen musibete karşı tahammülsüzlük ve cahilî bir uygulama ile yüce Allah'ın kaza ve kaderine bir itiraz mahiyetinde oluşundan dolayıdır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ağıtçı kadın eğer ölümden önce tevbe etmeyecek olursa, kıyamet gününde üzerinde katrandan bir şalvar ve uyuzdan bir gömlek olduğu halde ayakta durdurulacaktır."699
Ömer Radıyallahu anh Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in şöyle buyurduğunu zikretmektedir: "Ölü kendisi için yakılan ağıt sebebiyle kabrinde azaba uğratılır."700
Abdullah'tan rivâyete göre Hafsa, Ömer Radıyallahu anh için ağladı. O: Yavaş ol kızcağızım, dedi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in: "Şüphesiz ölü aile halkının kendisi için ağlamalarından ötürü azaba uğrar." dediğini bilmiyor musun?701
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye şöyle demiştir: Doğrusu ölenin -bu konuda sahih hadislerin belirttiği üzere- kendisi için ağlanılmasından dolayı eziyet çektiğidir.702
Hanbelî mezhebine mensub Şeyh Muhammed el-Menbicî şöyle demektedir: Ölenin yakınlarının insanlara yemek yapmaları ise mekrûhtur. Çünkü böyle bir iş onların musibetlerini daha da arttırır, mevcut işlerine yeni bir iş katar ve bu cahiliye ehlinin yaptıklarına bir benzeyiştir. Onlar günümüzde iyilik sahibi kimselerin yaptıkları gibi bir yemek yapmak için kendilerini külfete sokarlar. Bu Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yasakladığı ağıt yakmak kabilindendir. Cerir b. Abdullah el-Becelî'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bizler ölenin yakınlarının yanında toplanmayı ve yemek yapmayı, ağıt yapmak kabilinden kabul ediyorduk.703
Ölülere sövmek caiz değildir. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ölülere sövmeyiniz. Çünkü onlar artık (dünyada iken) önden gönderdiklerine kavuşmuş bulunuyorlar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder