Ara

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah buyuruyor ki:"Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım. Ben onlardan bir rızık da istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır, hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)İbn

Ömer Radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hac ve ramazan orucu(nu tutmak)." (Buhârî, I, 8 -lafız ona ait-; Muslim, I, 45)

28 Ağustos 2009 Cuma

İSLÂM'DA İBADET


Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, birşey için yaratmadım. Ben onlardan rızık da istemiyorum, bana (yemek) yedirmelerini de istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)
Oldukça kısa ve belağatli bir üslubla yaratılmışların yaratılış gayesini bize gösteren, bizlere hayatın üzerinde yükseldiği ve o pek büyük hakikati ve temel taşı gözlerimizin önüne koyan, bu âyet-i kerimeler üzerinde düşündüğümüz takdirde... Cinlerin ve insanların varlığından belirli bir amaç gözetildiğini görürüz. Bu amaç oldukça yüce ve üstün bir görevin yerine getirilmesinde ifadesini bulmaktadır. Bunu yerine getiren varlığının gayesini gerçekleştirmiş, bu hususta kusurlu hareket eden kimsenin ise hayatında yaratılış maksadı ortadan kalkmış, aslî anlamı kaybolmuş olur. Sözkonusu bu belirli amaç yalnızca yüce Allah'a kulları için kendisine ibadet etmelerini teşrî ettiği şekilde ibadet etmektir. Kulun hayatının tamamı ancak bu görev ve bu gaye ışığında doğru yolunu izleyebilir.
İnsan varlığının amacı ve hayattaki mesajı olan ibadetin anlamına açıklık getirmek maksadıyla Allah'ın âyetlerini araştırmaya koyulacak olursak, yüce Allah'ın şu buyruklarını okuyabiliriz: "Hani Rabbin meleklere: 'Muhakkak ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Melekler: 'Biz seni hamdinle tesbih ve takdis edip dururken, orada bozgunculuk yapacak, kanlar dökecek bir kimse mi yaratacaksın?' demişlerdi. 'Sizin bilmediğinizi herhalde ben bilirim' demişti." (el-Bakara, 2/30)
Bununla insanın yeryüzündeki halifeliğinde yapması gerekenler, onun halifelik mefhumunun gereklerini gerçekleştirecek hayatî faaliyetlerin tümünü yerine getirmesi gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Bunlar ise yüce Allah'ın yeryüzündeki şeriatine ve yöntemine uygun bir şekilde yeryüzünün imar edilmesi, sırlarının bilinmesi, bunların kullanılmaları ve geliştirilmeleridir.
İnsanın, misyonunu yerine getirebilmesi, hayatta yerine getirmekle yükümlü olduğu ve yüce Allah'ın kendisi sebebiyle onu yaratmış olduğu ibadetin anlamını gerçekleştirerek yükümlü olduğu rolünü ifa edebilmesi için iki hususa ihtiyacı vardır:
1- İnsanın ruhunda yalnızca yüce Allah'a ibadet etmek manasıyla şuurunun karar bulması,
2- Nefsin bütün hareketleriyle ve azalarının bütün davranışlarıyla, hatta hayattaki bütün hareketlerle yalnızca Allah'a yönelmek, yalnızca Allah'a ibadet anlamına aykırı olan herbir düşünce ve herbir halden tamamıyla uzaklaşıp, yalnızca Allah'a yönelmek.
Mü'mini çalışmaya, halifelik makamında gayretini ortaya koymasına ve yükümlülüklerini yerine getirmesine iten duygunun, rızkı elde etme isteğinin olmaması için şanı yüce Allah insanı rızık endişesi ile meşgul olmaktan kurtarmış bulunmaktadır. Tâ ki insanın kalbi bu tür endişelerden uzaklaşarak bütün gayretini, yaratılış amacını gerçekleştirmek için harcayabilsin.
İnsanın yeryüzündeki halifelik görevini yerine getirebilmesi için yüce Allah'ın "yap ve yapma" şeklindeki teklif yönteminde ortaya koymuş olduğu şeriate uygun bir amel ve bir akideye sahib olması kaçınılmaz bir şeydir. Böylelikle insan vazifesini yerine getirdiği için kalbinde ve vicdanında duyacağı huzur ile dünyadaki saadetini, ilahi lütuf, nimet ve ihsanlar ile âhiret saadetini elde edebilecektir.
Hatırımızdan çıkmaması gereken gerçek şudur: Şanı yüce Allah kendisine ibadet edilmesini ihtiyacı dolayısıyla bize farz kılmış değildir. Aksine bu ibadeti bizzat bizim hayrımız için emretmiştir. Böylelikle takvayı elde edelim, yanılmalardan ve masiyetlerden kendimizi koruyabilelim, yüce Allah'ın rızasına ve nimetlerine kavuşarak azabından kurtulabilelim. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin ki, takvâ sahibi olasınız." (el-Bakara, 2/21)
Bizim yüce Allah'a ibadet etmemiz, ibadet edenin elde edebileceği pek büyük bir şereftir. Şanı yüce Allah, nezdinde yaratılmışların en değerlisini ve en üstününü Kur'ân-ı Kerim'de birçok yerde bu vasıf ile nitelendirmiştir. Bunlardan birisi de yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Kulunu geceleyin Mescid-i Haram'dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah, hertürlü eksiklikten münezzehtir." (el-İsra, 17/1)
Tevhid akidesi ve yüce Allah'a ibadet, bütün peygamberlerin getirdikleri mesajdır.Müslümanların pek çoğu "ibadet" kavramının sadece namazı kılmayı, zekatı verip, oruç tutarak haccetmeyi kapsadığını zannedecek hale düşmüşlerdir. Sözü geçen bu rükunler ibadet kapsamı içerisinde olmakla birlikte "ibadet"in anlamı sadece bunlardan ibaret değildir. İbadet kavramı Allah'ın dinine davet etmek, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymak, Allah'ın şeriatını hakim kılmak, Allah yolunda cihad etmek, niyeti sadece yüce Allah için halis kılarak ibadete dönüştürülmesi mümkün olabilen bütün amelleri yani İslamın bütün isteklerini kapsayacak kadar geniştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder