Ara

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah buyuruyor ki:"Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım. Ben onlardan bir rızık da istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır, hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)İbn

Ömer Radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hac ve ramazan orucu(nu tutmak)." (Buhârî, I, 8 -lafız ona ait-; Muslim, I, 45)

31 Ağustos 2009 Pazartesi

HASTANIN ve HASTA HÜKMÜNDE OLANLARIN NAMAZLARI

Enes b. Mâlik'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in canı, göğsünde hırıltılı soluyorken, diliyle de hemen hemen net söyleyemiyorken yaptığı son vasiyeti şu olmuştu: Namaza dikkat edin namaza, bir de sağ ellerinizin sahib olduğuna (kölelerinize)."428
O halde namazın ebediyyen terkedilmeyecek bir ibadet olmasında hayret edecek bir şey yoktur. Ümmetini seven, ümmetine düşkün olan Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem yüce Allah'a yapılan en üstün ibadetlerden, O'na yakınlaştıran en büyük amellerden birisi olan bu ibadete dört elle sıkı sıkı sarılmayı teşvik etmektedir. Bundan dolayı onun bu son vasiyeti, vasiyetlerin en önemlilerinden ve en büyüklerindendir.
İbadetlerin kolaylaştırılması, insanın karşı karşıya kaldığı çeşitli durumlara çözüm bulmak amacıyla İslâmın gözönünde bulundurduğu bir yöntemdir. Hastalık insanın gücünü, şevkini, kudretini, hareket kabiliyetini sınırlandıran bir arızadır. Hasta olanın farz bir ibadet ile Allah'a kendisiyle yakınlaştığı ve hayatın yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için, hastanın yaratıcısından kopmaması amacıyla İslâm, namazın eda edilmesini emreder. Çünkü hastalığı ne olursa olsun aklı başında kalmaya devam ettiği sürece bu ibadet yükümlülüğü onun üzerinden düşmez.
Ancak hastanın kılacağı namaz durumuna göre olur. Çünkü yüce Allah: "O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan sakının!" (et-Teğâbun, 64/16) diye buyurmaktadır.
Hasta olan kimsenin küçük ya da büyük hadesten kurtulmak için su ile taharet alması icab eder. Çünkü taharet namaz için bir şarttır. Eğer buna gücü yetmiyor ise teyemmüm yapar.
Elbisesini, bedenini necasetlerden temizlemesi icab eder. Eğer buna gücü yetmezse, durumu neye elverir ise öylece namaz kılar, kılacağı namaz sahihtir, ayrıca iade etmesi de gerekmez.
Hastanın temiz bir şey üzerinde de namaz kılması icab eder. Eğer buna gücü yetmezse haline göre namaz kılar, namazı sahihtir, iade etmesi gerekmez.
Hasta olan kimsenin farz namazı eğilmiş bir vaziyette dahi olsa ayakta eda etmesi gerekir. Duvar ya da bir asaya dayanmasında bir sakınca yoktur. Ayakta duramıyor yahut ayakta durması açıkça bir zorluk getiriyor yahut hastalığının iyileşmesini geciktiriyor ya da hastalığını arttırıyor ise, bağdaş kurmak suretiyle oturarak namaz kılar. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i bağdaş kurarak namaz kılarken gördüm."429 Yahut teşehhüde oturduğu gibi oturur. Bununla birlikte kolayına gelen bir şekilde oturma imkânı da vardır. Bu durum onun sevabından hiçbir şey eksiltmez. Çünkü Ebu Burde'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben Ebu Musa'yı defalarca şöyle derken dinledim: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Kul hastalandığı ya da yolculuğa çıktığı vakit mukimken ya da sağlıklı iken yaptığı amellerin bir benzeri ona yazılır."430 Bu durumda onun kıldığı namaz da sahihtir, onu tekrar iade etmez. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzereyken Allah'ı anın." (en-Nisa, 4/103)
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem İmran b. Husayn'a verdiği emirde şöyle buyurmuştur: "Ayakta namaz kıl, gücün yetmiyorsa oturarak, gücün yetmiyorsa yanın üzere yatarak (kıl)!"431
Şâyet oturamıyor yahutta oturması ona açıkça zor geliyor ise, kıbleye yönelik yanı üzere namaz kılar. Rukû’ ve sucûdu îmâ ile yapar, sucûda rukû’dan biraz daha fazla eğilir. Yüzünü gücü oranında yere yakınlaştırır. Efdal olan sağ yanı üzerinde uzanmasıdır. Eğer kıbleye yönelmekten âciz ise kolayına gelen tarafa namazını kılabilir.
Şâyet yanı üzere namaz kılmaktan da âciz ise kimi ilim ehline göre ayakları kıbleye doğru olmak üzere sırt üstü yatmış olarak namaz kılar.432 Rukû’ ve sucûd için başı ile işaret eder. Eğer buna da gücü yoksa göz kapaklarıyla işaret eder.433 Rukû’ için kapaklarını azıcık yumar, secde için daha fazla yumar. Bazı hastaların yaptığı şekilde parmakla işaret etmeye gelince, bu doğru değildir. Ben bunun Kitab ve sünnetten ve hatta ilim ehlinin görüşlerinden bir dayanağının olduğunu bilmiyorum.434 Eğer gözü ile ima ya da işaret etmek gücüne sahib değilse kalbiyle kıyamı, ruku’u ve sucûdu niyet eder.
Şâyet hasta ayakta durabilmekle birlikte ruku’ ve sucûd yapamıyor ise ayakta namazını kılar, ima ile ruku’ yapar, sonra oturur ima ile secdesini yapar. Üzerinde secde yapmak üzere önüne bir yastık konulmasında bir mahzur yoktur. Gücü yettiği kadar da bu yastığı ince tutmaya çalışır. Çünkü Um Seleme'den rivâyet edildiğine göre o, gözlerindeki bir rahatsızlık dolayısıyla önüne konulmuş bir yastık üzerine secde ediyordu da Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bu hususta ona engel olmamıştı.435
Eğer beli bükülmüş birisi ise, namaz kılan ayakta gücü yettiği kadar başını kaldırır, ruku’ halinde birazcık eğilir. Eğer ruku’ yapabiliyor, secde yapamıyor ise ruku’ sırasında ruku’ yapar, secde için imada bulunur. Eğer secde etmeye gücü yetiyor, ruku’a gücü yetmiyor ise secde sırasında secde yapar, ruku’unu da ima ile yapar.
Hasta oturarak namaz kıldığı takdirde yere secde edebiliyor ise bunu yapması icab eder. İmada bulunması yeterli olmaz.
Müslüman bir kimse ayakta namaza başlamakla birlikte namaz sırasında ayakta duramayacak olursa, gücü neye yetiyorsa öylece namazını tamamlar. el-Kâsânî dedi ki: Sahih olan namaza başlayıp, ondan sonra herhangi bir hastalık, arız olursa oturarak ya da yatarak imkânına göre namazının kalan bölümünü tamamlar.436 Aynı şekilde namaza yanı üzerinde yatarak, yahut oturarak başlayan bir kimse namaz sırasında ayakta durabilecek gücü bulursa, namazını ayakta tamamlar.
Çamur ya da su içinde bulunan bir kimse, eğer çamura bulaşmadan ve su ile ıslanmadan secde yapamıyor ise, ima ile de namaz kılabilir, bineği üzerinde de namaz kılabilir. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yağmurlu ve soğuk bir gece olduğu vakit müezzine: "Yükleriniz arasında namaz kılın! diye seslenmesini emrederdi."437
Ya'lâ b. Mürre'nin rivâyetine göre bir yolculukta Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte idiler. Dar bir geçide vardıklarında namaz vakti girdi ve yağmur yağdı. Sema(nın yağmuru) üstlerinde, ıslaklık (ve çamur) altlarında idi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bineği üzerinde olduğu halde (emri ile) ezan ve kamet getirildi bineği üzerinde öne geçti. İma ile (namaz kıldırdı). Secdeye ruku’dan biraz daha fazla eğiliyordu.438
Şâyet ıslaklık rahatsız etmeyecek kadar az ise, secde etmesi gerekir. Çünkü Ebu Said el-Hudrî Radıyallahu anh'ın rivâyetine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem "...sabah namazını kılıp bitirdiğinde yüzü çamur ve su ile dolmuştu."439
Hasta olan kimsenin namazı -vaktinde kılmak ona zor gelmedikçe- vaktinden sonraya bırakmazsı caiz değildir. Eğer vaktinde kılmak ona zor gelirse öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birlikte cem’ ile, cem’-i takdim (ikisini ilkinin vaktinde) yahut cem’-i te'hir (ikisini ikincisinin vaktinde) kolayına geleceği şekilde kılar. Çünkü yüce Allah: "Allah size kolaylık diler, güçlük istemez." (el-Bakara, 2/185) diye buyurmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder