Ara

Bismillahirrahmanirrahim

Yüce Allah buyuruyor ki:"Ben cinleri de, insanları da bana ibadet etmekten başka, bir şey için yaratmadım. Ben onlardan bir rızık da istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum. Çünkü şüphesiz ki Allah'tır, hem rızkı veren, hem pek çetin kudret ve kuvvet sahibi olan." (ez-Zâriyât, 51/56-58)İbn

Ömer Radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "İslam beş temel üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, hac ve ramazan orucu(nu tutmak)." (Buhârî, I, 8 -lafız ona ait-; Muslim, I, 45)

31 Ağustos 2009 Pazartesi

NAFİLELER

1. Revâtib (Nafileler)
Tatavvu’ (nâfile) namazın meşrûiyeti:
Şanı yüce Allah'ın hikmetinin, kullarına rahmetinin bir tecellisi olarak tatavvu’ (nâfile) namaz kılmayı meşrû kılmıştır. Farz olan herbir ibadet türünden -bu yolla farzlarda meydana gelebilecek eksiklikler telafi edilebilsin diye- bir de tatavvu çeşidi kılmıştır.

Kimi namazlar vâcib (farz), kimileri tatavvu (farz olmayan nafile) türündendir. Orucun da kimisi vacib, kimisi tatavvu, haccın da kimisi vacib, kimisi tatavvudur... Tatavvu namazı, vacib (farz) olmayan namaz demektir. Mükellef olan kimseden böyle bir namazı kılması kesin olmayan bir ifadeyle ve farz olarak yazılandan ayrı olarak yerine getirilmesi istenir. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kıyamet gününde insanların amellerinden dolayı hesaba ilk çekilecekleri amel namazlarıdır. Aziz ve celil olan Rabbimiz meleklere -o en iyi bilen olduğu halde- şöyle der: "Kulumun namazına bir bakınız, onu tam mı yoksa eksik mi yerine getirmiştir?" Eğer namazı tam ise ona tam olarak yazılır. Şâyet ondan bir şeyleri eksik bırakmışsa "Kulumun herhangi bir tatavvu namazının olup olmadığına bakınız." diye buyurur. Şâyet tatavvu namazları var ise: "Kulumun farz namazını tatavvuundan tamamlayınız" buyurur. Daha sonra diğer ameller de bu şekilde ele alınır.705
Tatavvu namazının bazıları farz olan namaza tabi değildir. Kusûf (güneş tutulması), husûf (ay tutulması), teravih, istiskâ (yağmur duası namazı) gibi. Kimi tatavvu namazları da farz namaza tabidir. Farzdan önce ve sonra kılınan nafileler (sünnetler) gibi. Kimi namazlar belli bir sebebe bağlı olarak kılınır. Kimileri belli bir sebebe bağlı olmaksızın kılınır. Kimilerinin vakitleri bellidir, kiminin belli vakitleri yoktur.
Revâtib sünnetler:
Farz namazlara tabi olarak kılınan nafileler, revâtib olan ve olmayan olmak üzere iki kısma ayrılır.
Revâtib sünnetler her zaman ve sürekli olarak farz namazlara tabidir. İlim ehli bunların sayıları hususunda farklı görüşlere sahiptir. Kimisinin kanaatine göre bunlar on rekâttir. İki rekât öğle namazından önce, iki rekât öğleden sonra, iki rekât akşam farzından sonra, iki rekât yatsı namazından sonra ve iki rekât sabah namazından önce. Buna delil İbn Ömer Radıyallahu anh'ın hadisidir: "Ben Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den on rekât belledim. İki rekât öğleden önce, iki rekât öğleden sonra, iki rekât akşamdan sonra evinde, iki rekât yatsıdan sonra evinde, iki rekât sabah namazından önce evinde..."706
Bazıları bu sünnetlerin oniki rekât olduğu görüşündedir. Buna delil de Âişe Radıyallahu anha'nın rivâyet ettiği şu hadistir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem öğle namazından önce dört rekâti, sabah namazından önce iki rekâti terketmezdi.707 Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in hanımı Um Habibe'den de şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinledim: "Günde tatavvu olarak Allah için on iki rekât kılan herbir müslüman kula mutlaka yüce Allah cennette bir ev yapar. -Yahutta ona cennette bir ev bina edilir...-"708
Hafız (İbn Hacer) Fethu'l-Bârî'de şunları söylemektedir: Daha uygunu bunun iki ayrı hal için kabul edilmesidir. Kimi zaman iki rekât, kimi zaman dört rekât kılardı. Şöyle de açıklanmıştır: Bu onun mescidde olması halinde sadece iki rekât kılması, evde ise dört rekât kılması şeklinde anlaşılmalıdır. Evinde bulunduğu vakit iki rekât kılmış olması, sonra mescide çıkıp iki rekât daha kılmış olması ihtimali de vardır. İşte İbn Ömer mescidde olanı görmüş, evde olanı görmemiştir. Âişe Radıyallahu anha ise her iki duruma da muttali olmuştur. Birinci görüşü Ahmed ve Ebu Davud'un, Âişe Radıyallahu anha'ın rivâyet ettiği hadisteki şu ifade pekiştirmektedir: "Öğleden önce evinde, önce dört rekât kılar sonra çıkardı."709 Ebu Cafer et-Taberî der ki: Dört rekât kılması çoğu hallerinde görülen bir durumdur. İki rekât kılması ise daha az görülmüştür.710
Sahih olan, revâtib sünnetlerin oniki rekât olduğudur. Öğleden önce dört, öğleden sonra iki, akşamdan sonra iki, yatsıdan sonra iki, sabahdan önce iki.
Bu revâtib sünnetler farz namazlarda görülebilen hata ve eksikleri ortadan kaldırır.
Revâtib sünnetler iki kısma ayrılır: Müekked olan ve müekked olmayan. Müekked olanları oniki rekâttir. Bunlar Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in çoğunlukla kıldığı, nâdiren terkettikleridir. Diğerleri ise müstehab sünnetlerdir. Bunlar da Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in çoğunlukla terkedip, nâdiren kıldıklarıdır.
Sabah sünnetinin fazileti:
Sabah namazının iki rekât sünneti revâtib sünnetler arasında en müekked olandır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem sabahın iki rekâtine gösterdiği dikkat kadar nafile hiçbir namaza dikkat ve özen göstermiş değildir."711 Yine ondan gelen rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sabah namazının iki rekâti dünyadan ve dünyadaki herşeyden hayırlıdır."712
Bu iki rekâtin müekkedliklerinin delillerinden birisi de şudur: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ister mukimken, ister yolcu iken bu iki rekâti kılmayı terketmezdi. Ebu Hureyre'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizleri suvariler kovalayacak olsa dahi sabah namazının iki rekâtini terketmeyiniz."713 Sıkıntılara, düşmanın kovalamasına rağmen Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sabahın sünnetini terketmeyi yasaklamaktadır.
Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i sabahdan önce kıldığı iki rekâti kılmakta elini çabuk tuttuğu kadar herhangi bir nafileyi yerine getirmekte acele ettiğini hiç görmedim."714
Sabah namazının sünnetinin bazı özellikleri:
Sabah namazının sünnetinin bazı özellikleri vardır:
1. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu iki rekâti hafif tutardı. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sabah namazından önceki iki rekâti o kadar çabuk kılardı ki bazen ben acaba Fatiha'yı okudu mu, diye (kendi kendime) sorardım."715
2. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namazda Fatiha'dan sonra özel bir kıraat tahsis ederdi. Ebu Hureyre'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sabah namazının iki rekâtinde: "Deki: Ey kâfirler" (el-Kâfirun, 109/1) ile "Deki: O Allah'tır, bir tektir." (el-İhlas, 112/1) surelerini okurdu.716
İbn Abbas'tan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sabah namazının (sünnet) iki rekâtinde: "Deyin ki: Biz Allah'a ve bize indirilene... iman ettik." (el-Bakara, 2/136) ile Al-i İmran suresindeki: "Deki: Ey kitab ehli, bizimle sizin aranızda adaletli olan bir kelimeye geliniz..." (Al-i İmran, 3/64) âyetini okurdu.717
Muslim'in, İbn Abbas'tan naklettiği rivâyete göre de Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sabah namazının iki rekâtinin birincisinde el-Bakara suresindeki: "Deyin ki: Biz Allah'a ve bize indirilene... iman ettik." (el-Bakara, 2/136) âyetini, diğer rekâtte ise: "...Sen de bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza şahid ol, dediler." (Al-i İmran, 3/52) âyetini okurdu.718
Sadece Fatiha'yı okuyarak ondan sonra herhangi bir şey okumaması da caizdir. Çünkü Âişe Radıyallahu anha şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem sabah namazından önceki iki rekâtte okuduğu, Fatihatu'l-kitab kadardı."719
3. Bu iki rekâti kıldıktan sonra gece namazı kılan kimseler için sağ yanı üzerine uzanmak sünnettir. Çünkü böyle bir kimsenin istirahete ihtiyacı vardır. Tercih edilen görüşe göre bu böyledir. Elverirki uykuya dalıp, sabah namazının farzını kaçırmaktan korkmasın. O takdirde bu, sünnet olmaz.
Râtib sünnet ile farz namaz arasını ayırmak:
Farz ile farzdan önceki yahutta sonraki râtib sünnetin arasını bir başka yere geçmek yahut konuşmakla ayırmak sünnettir. Çünkü Muaviye Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "...Cuma namazını kıldığı takdirde konuşmadıkça yahutta dışarı çıkmadıkça hemen arkasından bir başka namazla onu bitiştirme! Çünkü Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bize bunu konuşmadıkça yahutta dışarı çıkmadıkça bir namazın bir diğer namaza eklenmemesini emretti."720
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ashabından bir adamdan rivâyet edildiğine göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ikindi namazını kıldı. Bir adam kalkıp, namaza durdu. Ömer Radıyallahu anh onu görünce ona: Otur dedi. Şüphesiz kitab ehli namazlarının arasını birbirinden ayırmadığı için helâk oldular, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "Hattab'ın oğlu güzel söyle" buyurdu.721
Nafile namazın kılınacağı yer:
Nafile namazı mescidde de, evde de kılınabilir. Fakat evde kılınması daha faziletlidir. Bundan teravih gibi cemaatle kılınması meşru namazlar müstesnâdır. Bu gibi namazların mescidde kılınması daha faziletlidir. Çünkü Zeyd b. Sabit Radıyallahu anh'dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Evinizde namaz kılmaya bakınız. Şüphesiz farz olan namaz dışında kişinin kıldığı en hayırlı namaz evinde kıldığıdır."722
İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Namazınızın bir bölümünü evlerinizde kılınız, evlerinizi kabristana çevirmeyiniz."723
Revâtib sünnetin kazasını kılmanın hükmü:
Namazdan önce kılınan herbir sünnetin vakti namaz vaktinin girişinden namazın kılınışına kadardır. Namazın farzından sonra kılınan her bir sünnetin vakti ise, farzın kılındığı vakitten başlar, vaktin çıkışına kadar devam eder.724
İnsan râtibe bir sünneti kaçıracak olursa, şâyet bir özürden dolayı kaçırmış ise onu kaza etmesinde bir vebal yoktur ve râtibenin yerine geçer. Şâyet özürsüz geçirmiş ise râtibenin yerini tutmaz, fakat bundan dolayı günah da kazanmaz.
Sabah namazının sünnetinin kazası yapılır. Eğer vaktinde bir özür dolayısıyla kılınmamış ise nafile namaz kılmanın helâl olduğu vakitten itibaren zeval vaktine kadar kaza edilmesi müekked bir sünnettir. Um Seleme Radıyallahu anha’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ey Ebu Umeyye'nin kızı, sen ikindiden sonraki iki rekât hakkında soru sordun. Bana Abdu'l-Kays oğullarından bir grub kavimleri adına müslüman olduklarını bildirmek üzere geldi de onlarla meşgul olduğumdan ötürü öğleden sonraki iki rekâti kılamadım. İşte (ikindiden sonra kıldığım) o iki rekât bunlardır."725
Sahih-i Muslim'de sabit olan Ebu Hureyre ve Ebu Katade'nin rivâyet ettikleri Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in ve ashabının yolda iken sabah namazını uykuda kaldıkları için kılamayışları ile ilgili kıssa da bunu göstermektedir.726 Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem önce sabah namazının sünnetini kıldı, ondan sonra sabahın farzını kıldı.
Tatavvu namazı kılınırken oturmak:
Ayakta durabilme gücü olmakla birlikte tatavvu namazında oturmak -farzdan farklı olarak- caizdir. Çünkü farzda ayakta durmak bir Rükundür. Gücü yettiği halde ayakta durmayı terkeden bir kimsenin namazı batıldır.
el-Muğnî'de şöyle demektedir: Oturarak tatavvu namazı kılmanın mübah olduğunda, bununla birlikte ayakta durmanın daha faziletli olduğunda bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyoruz. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de şöyle buyurmuştur: "Kim ayakta kılarsa bu daha faziletlidir, kim de oturarak kılarsa ona ayakta duranın ecrinin yarısı vardır..."727 Bununla birlikte oturarak tatavvu namazı kılan kimsenin kıyamda durulması gereken yerde bağdaş kurarak oturması mustehabtır.728
Tatavvu namazının bir bölümünün ayakta, bir bölümünün oturarak eda edilmesi de -kerahat sözkonusu olmaksızın- caizdir. Hatta bunu aynı rekâtte bile yapabilir. Çünkü İmam Muslim Sahih'inde Alkame b. Vakkas'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Ben Âişe'ye: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in kıldığı iki rekâti oturuyor iken nasıl kılardı, diye sordum. Şöyle buyurdu: "Bu iki rekâtte Kur'ân okurdu. Rukûya varmak istediği vakit ayağa kalkar ve öylece rukûya varırdı."729
Yine Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'i gece namazını oturarak kılarken şu şekilde hareket ettiğini gördüm: Tekbir getirdikten sonra oturarak Kur'ân okurdu. Okuduğu sureden geriye otuz ya da kırk kadar âyet kaldı mı ayağa kalkar, onları (ayakta) okur, sonra rukûya varırdı."730
Yolculuk halinde revâtib sünnetlerini kılmak:
Meşru olan, yolculuk halinde revâtib sünnetleri -vitr ile sabahın sünneti dışında- terketmektir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit olup, İbn Ömer ve başkalarının rivâyet ettiği hadis bunu ifade etmektedir. Buna göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem vitir ile sabah namazının sünneti dışındaki râtib sünnetleri yolcu iken kılmazdı. Mutlak nafile namazlara gelince; bunlar yolculukta da, ikamet halinde de meşrudurlar. Sebepli olan namazlar da böyledir. Abdest sünneti, tavaf sünneti, kuşluk namazı, gece teheccüdü gibi. Çünkü bu hususta vârid olmuş hadisler bunu ortaya koymaktadır.731
2. Teravih Namazı
Hükmü ve bu ismin verilmesinin sebebi:
Terâvih namazı ramazan ayında cemaatle kılınması sünnet olan nafilelerdendir. Müekked bir sünnettir. Ona "terâvih" adının veriliş sebebi bu namazı kılan müslümanların her dört rekât arasında istirahat etmek için oturmalarıdır. Çünkü bu dört rekâtte uzunca Kur'ân okunurdu. Âişe Radıyallahu anha'ya: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in ramazan ayındaki namazı nasıldı, diye sorulunca şöyle demişti: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ramazanda olsun, başka aylarda olsun onbir rekâtten fazla kılmazdı. Önce dört rekât kılardı. Onların güzelliğini ve uzunluklarını hiç sorma! Sonra bir dört rekât daha kılardı. Onların da güzelliklerini, uzunluklarını hiç sorma. Sonra üç rekât kılardı..."732
"Sümme: sonra" edatı bir atıf harfi (bağlaç) olup tertib (sıralamayı) ve terâhîyi (arada zaman fasılası bulunduğunu) ifade eder.
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem dört rekâtte iki defa selam verirdi. Sonra dinlenirdi. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre bir adam: Ey Allah'ın Rasûlü, gece namazı nasıl olmalı? diye sormuş, Peygamber şu cevabı vermişti: "İkişer ikişer kılınır. Eğer sabahın gireceğinden korkarsan, tek bir rekât vitr kıl!"733
Âişe Radıyallahu anha da şöyle demiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yatsı namazını bitirdikten sonra (ki insanlar buna el-Ateme (karanlık) derler) sabaha kadar onbir rekât namaz kılardı. Her iki rekât arasında selam verir ve sonra vitr olarak tek bir rekât kılardı..."734
Teravihin fazileti ve vakti:
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ramazan ayında namaz kılmayı teşvik buyurmuştur. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim inanarak ve umarak ramazan ayını kıyam ile geçirecek olursa, onun geçmiş günahları affolunur."735
Teravih namazı erkeklere de, kadınlara da sünnet olup yatsı namazından ve onun sünnetinden sonra, fakat vitr namazı kılınmadan önce ikişer ikişer kılınan bir sünnettir. Vitirden sonra kılınması da -daha faziletli olan terkedilmiş olmakla beraber- caizdir.
Teravih namazının vakti, ikinci fecrin doğuşuna ya da gecenin bitişine kadar devam eder. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gece kalkışı (var ya) o hem daha etkilidir, hem de söyleyişi itibariyle daha sağlamdır." (el-Müzzemmil, 73/6)
Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir gece mescidde namaz kıldı. O namaz kıldı diye bir grub insan da onun gibi kıldı. Bir sonraki gece de kıldı, insanlar çoğaldı. Sonra üçüncü gece ya da dördüncü gece oldukça toplandılar. Bu sefer Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yanlarına çıkmadı. Sabah olunca şöyle buyurdu: "Sizin yaptığınızı gördüm. Yanınıza çıkmamı engelleyen tek husus, bunun (kıldığımız bu gece namazının) size farz kılınacağından korkmamdır." Bu husus Ramazanda olmuştur.736 Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namaza çıkmaya devamı terketmekteki sebebi açıklamış bulunmaktadır.
Rekatlerinin sayısı:
Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Ramazanda olsun, başka ayda olsun onbir rekâtten fazla kılmazdı..."737
Câbir Radıyallahu anh'dan da şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem Ramazan ayında bize sekiz rekât ile vitiri kıldırdı. Ertesi gün mescidde toplandık ve yanımıza çıkacağını ümit ettik. Sabaha kadar mescidde bekledik. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'in yanına gittik, ona: Ey Allah'ın Rasûlü yanımıza çıkıp bize namaz kıldırmanı bekledik, dedik. Şöyle buyurdu: "Ben vitrin üzerinize farz olarak yazılacağından çekindim."738
Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit ve mütevatiren gelen budur. Ondan sonra Ömer b. el-Hattab müslümanları Ubeyy b. Ka’b'ın arkasında (namaz kılmaları için) topladı. Böylelikle cemaatle namaz kılmaya başladılar ve bu, günümüze kadar devam etti. Yirmi rekât namaz kılıyorlar ve üç rekât te vitr kılıyorlardı. Ashab-ı kiram da bu hususta onlara muvafakat etti. Onlardan sonra gelen raşid halifelerden kimse de onlara muhalefet etmedi. el-Muğni'de şunları söylemektedir: Ebu Abdullah'ın -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- bu hususta tercih ettiği görüş yirmi rekât olduğudur. es-Sevri, Ebu Hanife ve Şafiî de böyle demişlerdir: Malik ise otuzaltı rekâttir demiştir. Eskiden beri devam edenin bu olduğunu ileri sürmüş ve bu hususta Medinelilerin uygulamasını esas almıştır. Çünkü et-Tev’eme'nin azadlısı Salih şöyle demiştir: Ben insanların kırkbir rekât namaz kıldıklarını ve bunların beşini vitir olarak kıldıklarını gördüm.739
Sahih olana gelince; teravih namazında sünnet olan onun onbir ya da onüç rekât olduğudur. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'in yaptığı budur. Daha faziletli olan da budur. Şâyet namaz kılanlar bundan daha fazlasını kılacak olurlarsa, bunda bir mahzur yoktur. Çünkü selef-i salihten fazlalık ve eksiklik hususunda değişik türler rivâyet edilmiştir. Kimse diğerininkine karşı tepki göstermemiştir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem de münhasıran kabul edilecek şekilde muayyen bir sayı tesbit etmemiştir. Fakat bu kılınacak rekâtlerin meşru bir şekilde olması gerekmektedir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, İbn Ömer Radıyallahu anh'ın rivâyet ettiği hadiste, bu hususu beyan etmiş bulunmaktadır. Buna göre bir adam: Ey Allah'ın Râsulü gece namazı nasıldır? diye sormuş, Peygamber: "İkişer (ikişer) kılınır, demiştir. Eğer sabahın gireceğinden korkarsan tekbir rekât olarak vitir kıl.740
Efdal olan imama uyan kimsenin imam bitirinceye kadar imamla birlikte namaz kılmasıdır. İmam (vitr ile) ister onbir, ister onüç, ister yirmiüç rekât kılsın. Böylelikle ona gece namazı kılma ecir ve mükâfatı yazılmış olur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kişi imam ile birlikte -namazını bitirinceye kadar- namaz kılacak olursa, ona o geceyi kıyam ile geçirmiş sayılır."741
Teravih namazının mescidde cemaat ile kılınması sünnettir. Kişinin tek başına evinde kılması da caizdir, fakat sünneti kaçırmış olur. Ancak mescidde cemaatle kılınması daha faziletlidir. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in mescidde müslümanlarla cemaat halinde kıldığını ifade eden rivâyetler daha önce geçmiş bulunmaktadır. Bu cemaate devam etmeyiş sebebi ise namazın onlara farz kılınacağı korkusudur. Çünkü Peygamberin hayatta olduğu dönem vahiy ve teşri dönemi idi. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in vefatıyla teşri illeti ortadan kalktığına göre durum aslî haline döner. Bu namazın Ramazan ayında cemaat ile mescidde kılınmasının sünnet olduğu sabit olmuş bulunmaktadır.
Ebu Bekr Radıyallahu anh’ın halifeliği ile Ömer Radıyallahu anh halifeliğinin ilk dönemlerinde müslümanlar eski halleri üzerinde dağınık bir şekilde namazlarını kılıp durdular. Ancak daha sonra Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh insanları bir imam etrafında topladı.
Abdu'r-Rahman b. Abdu'l-Kari dedi ki: Bir ramazan gecesinde Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh ile birlikte mescide çıktık. İnsanlar dağınık dağınık idi. Kimisi kendi kendisine namaz kılıyor, kimisi namaz kılarken ona bir gurub da uymuş oluyordu. Ömer şöyle dedi: Benim görüşüme göre eğer bunları tek bir imamın etrafında toplayacak olursam daha güzel olur. Sonra bu kararını verdi ve onları Ubeyy b. Ka’b’ın etrafında topladı. Daha sonra onunla bir başka gece çıktım. İnsanlar önlerindeki imama uymuşlardı. Ömer şöyle dedi: Bu ne güzel bir bid'at! Bununla birlikte uyuyanların namazı daha faziletlidir. -Bununla gecenin nihayetinde kılanları kastediyordu. İnsanlar ise gecenin ilk vakitlerinde (bu namazı) kılıyorlardı."742
Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh dinde yeni bir bid'at ortaya koymuş olmuyordu. Çünkü onun bu yaptığının şeriatte aslî bir dayanağı vardır.
Teravih namazı esnasında nafile kılmak -namaz kılan cemaatin dışına çıkmış olacağından- mekrûhtur. Şâyet farzı yetişememiş ise imama uyup yatsı namazını niyet eder, imamın (iki rekâtte) selam vermesinden sonra kendisi iki rekât daha tamamlar. Yatsı namazının râtıba sünnetini niyet etme imkânı olup, bu niyet ile imamla cemaate katılabilir. İmamın niyeti ile cemaate uyanın niyetinin farklı olmasının -ilim ehlinin bu husustaki görüşlerinden sahih olanına göre- zararı yoktur. Ancak dinlenme zamanında teravih arasında nafile kılmak mekrûhtur.
Teravih ve vitr kılındıktan sonra tek başına ya da cemaat halinde ayrıca namaz kılmak mekrûhtur. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Geceleyin kılacağınız son namaz vitir olsun."743
Eğer teravihten sonra fakat vitirden önce namaz kılınacak olursa mekrûh olmaz. İşte bugün Ramazanın son on gününde kılınan (nafile) namaz bu kabildendir.
Terâvihte Kur'ân Okumak:
Kur'ân okumak, müslümanların imamlarının ittifakı ile sünnettir. Hatta terâvihin en önemli maksadı bu namazda Kur'ân'ı (tamamen) okumak (hatmetmek)dir. Böylelikle müslümanlar Allah’ın kelamını dinlemiş olurlar. Kur'ân okuyan imamın, Kur'ân okurken sesini güzelleştirmeye çalışması gerekir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Kur'ân ile teğanni etmeyen (Kur'ân'ı güzel okumaya çalışmayan) bizden değildir."744 diye buyurmaktadır.
Teğanni ise, huşû ve kalb huzuru ile düşünerek ve anlayarak Kur'ân-ı Kerim'i güzel ve terennümlü okumaktır. Çünkü böylesi kalbe daha çok fayda verir, imanı daha bir pekiştirir, Kur'ân’ın tadına daha çok varılır... Ancak bu hususta herhangi bir zorlamaya ya da alıştırmaya kaçmamak gerekir... Kur'ân-ı Kerim'i teravihin son rekâtinde rukûya varmadan önce bitirmeye çalışır ve bundan dolayı da dua eder. Bu hususu Ahmed ve başkaları açıkça ifade etmişlerdir.745
İmam hafız değil ise, mushaftan okuması caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Âişe annemizden sabit olduğuna göre kölesi Zekvân ona Ramazan ayında mushaftan okuyarak imam olarak namaz kıldırırdı.746
İmam namazda cemaate namaz kıldırırken onlara ağır gelmeyecek kadar okur. Uzunca Kur'ân okunmasını tercih eden bir grub cemaatin birlikte ittifak edip namazlarını kılmalarında bir beis de yoktur.
Vitir ve teravihte kunut:
Vitir, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in mukim iken de, yolcu iken de devam ettiği müekked bir sünnettir. Ebu Eyyub el-Ensarî şöyle demektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Vitr her müslüman üzerine bir haktır. Her kim beş rekât kılarak vitir kılmak istiyorsa bunu yapsın, kim üç rekât ile vitir kılmak istiyorsa böyle yapsın, kim de tek bir rekât ile vitir kılmak istiyorsa böyle yapsın."747
Vitir namazının vakti, yatsı namazından itibaren sabah namazına kadar devam eder. Vitrin en faziletli vakti imsaktan önce seher vaktidir. Çünkü Âişe Radıyallahu anha şöyle demiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem gecenin her vaktinde vitir kıldı. Fakat son zamanlarda vitrini imsaktan önce seher vakitlerinde kılar oldu.748
Vitir namazını gece ya da teheccüd namazından sonra kılar. Şâyet gece uyanamayacağından korkarsa uyumadan önce vitir kılar. Çünkü Câbir Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim gecenin son bölümünde uyanamayacağından korkarsa gecenin ilk vakitlerinde vitrini kılsın. Gecenin sonlarına doğru uyanacağını ümit eden bir kimse gecenin son vaktinde vitir kılsın. Çünkü gecenin son vaktinde kılınan namaz şâhid olunan bir namazdır ve böylesi daha faziletlidir."749
Bir gecede birisi teravihte imam ile birlikte, diğeri ise aynı gece kendisi teheccüd kıldıktan sonra olmak üzere iki defa vitir kılması caiz değildir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem: "Bir gecede iki vitir yoktur." diye buyurmuştur.750
İmam ile birlikte teravihi kılan kimsenin vitri sonraya bırakması caizdir. İmam (vitrin sonunda) selam verdiği takdirde, kendisi (selam vermeden) kalkar ve bir rekât daha kılar.
Vitrin en azı bir rekâttir. Çoğu ise onbir rekâttir. İkişer ikişer namaz kılar ve tek bir rekât ile vitir kılar. Kemal derecesinin asgari seviyesi iki selam ile ya da arka arkaya üç rekât kılmaktır.
Birinci rekâtte el-A'lâ, ikinci rekâtte el-Kâfirûn, üçüncü rekâtte el-İhlâs surelerini okuması müstehabtır. Çünkü Ubeyy b. Ka’b’ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem: "O en yüce Rabbinin ismini tesbih et!" (el-A'lâ, 87/1) ile: "Deki: Ey kâfirler" (el-Kâfirûn, 109/1) ve "Deki: O Allah'tır, bir tektir." (el-İhlas, 102/1) surelerini okuyarak vitir namazını kılardı.751
Vitir namazını arada selam vermeden beş, yedi ya da dokuz rekât olarak kılmak da caizdir. Bütün bu şekillere dair sünnette rivâyet gelmiş bulunmaktadır.
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) şöyle demektedir: Vitirde kunut okumaya gelince, bu hususta ilim adamlarının üç görüşü vardır: Bir görüşe göre hiçbir şekilde müstehab değildir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in vitir namazında kunut okuduğu sabit değildir. Bir diğer görüşe göre sene boyunca kunut yapmak müstehabtır. İbn Mesud ve başkalarından nakledildiği gibi. Ayrıca Sunenlerde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem el-Hasen b. Ali Radıyallahu anh'a vitirde kunut yaptığı vakit okuyacağı bir dua öğretmiştir. Üçüncü görüşe göre Ubeyy b. Ka’b’ın yaptığı gibi Ramazanın ikinci yarısında kunut yapılır.
İşin gerçeğine gelince; vitirde kunut okumak, namazda uygun görülen dua kabilindendir. İsteyen onu yapabilir, isteyen terkedebilir... Kişi müslümanlara Ramazan geceleri namaz kıldıracak olursa, ay boyunca kunut okursa güzel bir iş yapmış olur. Ayın ikinci yarısında kunut okursa, yine güzel yapmış olur. Hiçbir şekilde kunut okumasa yine güzel bir iş yapmış olur."752
İmam kunut okuduğu vakit ona uyanlar duasına âmin derler. Şâyet imamın kunutunu duymuyor ise, kendisi dua eder.753
Teravihin meşru şekli:
Bazı imamlar teravih namazını çabuk kılmaya çok özen gösterirler. Onun için namaz kılanlara, sünnet olanları uygulamaya imkân vermeyecek hatta bazan vacib olanı yapmalarına engel olacak kadar hızlıca kılarlar. Tam bunun zıttı bazıları da cemaate ağır gelecek kadar uzatırlar.
İmama düşen görev ise, yüce Allah'tan korkmaktır. Bir vacibi ya da bir sünneti ihlâl edecek kadar çabuklaştırmamalı. Cemaate ağır gelecek ve onları nefret ettirecek kadar da uzatmamalıdır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in gösterdiği yola bağlı kalmalı ve namazı meşru olan şekli ile edâ etmelidir.
Yanlışlıklardan birisi, imamın teravih namazında üçüncü rekâte (yanlışlıkla) kalkarken cemaat onu uyarırken, kendisinin dördüncü rekâte tamamlamakta ısrar etmesidir. Böylesi sünnete muhaliftir, namazı ifsad eder. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem gece namazının keyfiyeti hakkında: "İkişer ikişerdir..."754 diye buyurmuştur. Âişe Radıyallahu anha'dan gelen rivâyete göre de Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim bizim bu işimize uygun olmayan bir iş yapacak olursa o merduttur."755
Üçüncü rekâtte durumu hatırlar ya da hatırlatılırsa yapması gereken teşehhüde oturması, selam vermesi ve selamdan sonra da sehv secdesi yapmasıdır.
Kur'ân okuması esnasında imamın sesini güzelleştirip, aşırıya kaçmadan kalbleri yumuşatacak bir şekilde Kur'ân okumasında bir mahzur yoktur. Ancak kıraatin hükümlerine riayet etmelidir. Aşırı medler yapmamalı, harfleri gereksiz yere uzatmamalı yahutta adeta harfe dönüşecek şekilde harekeleri çıkarmakta mübalağaya kaçmamalıdır. Çünkü bütün bunlar (kıraatte) lahn (yanlışlık) ve keyif getirici olarak sayılır. Böylelikle Kur'ân okuyan kişi, Kur'ân okumanın maksadı olan emir, nehy, vaad, tehdid, öğüt, korkutma gibi manalarını kavramanın dışına çıkmamış olur... Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "(Bu) âyetlerini düşünsünler, tam akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz hayır ve bereketi bol bir kitabtır." (Sâd, 38/29)
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir gece Ebu Musa el-Eşârî'nin kıraatine kulak vermiş, onun Kur'ân okuyuşu hoşuna gitmişti. O kadar ki ona: "Dün senin Kur'ân okuyuşunu dinlerken beni bir görseydin! Gerçekten sana Davud hanedanının mizmarlarından bir mizmar verilmiş bulunuyor." demişti.756
O halde kıraat ve kunûtta sesi güzelleştirmek -şer'î sınırları içerisinde kaldığı sürece- namaz kılanların şevkini arttırır, kalblerini uyanık tutar, daha bir dinlemelerine sebep olur.
Bazı insanlar kendi nefsinde daha çok etki bırakan imamların arkasında namaz kılmaya çalışırlar. Bunda bir sakınca yoktur, fakat efdal olan insanların kendi mescidlerinde ve kendi imamlarının arkasında namaz kılmalarıdır. İbn Ömer Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Sizin herbiriniz kendi mescidinde namaz kılsın ve diğer mescidlerin peşine takılmasın."757
Ta ki birtakım mescidler kalabalıkla dolup taşarken diğer bazıları cemaatsiz kalmasın, yollar gereksiz yere tıkanmasın, bir mescide ulaşmak ve kalabalığı aşmak için boşa vakit geçirilmesin. Hatta bazan bazı rekâtler de kaçırılmasın...
Bazı İslâm diyarlarında bid'at olan birtakım sözler yaygınlık kazanmaktadır. Mesela birinci defa selam verdikten sonra: "es-Salatu ve's-selamu ala evveli halkıllah" derler. İkinci selamdan sonra: "Subhane'l-vahidi'l-ahad subhane'l-ferdi's-samed, subhanellezî lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû kufuven ahad" üçüncü selamdan sonra "es-selâtu ve's-selâmu alâ hatemi rusûlillah" derler. Dördüncü selamdan sonra ikinci selamdan sonra söylediklerini tekrarlarlar, sonra da: "Tek de kılınız, vitir de kılınız, oruç ayını karşılayınız. Allah size mükâfat versin" derler.
İki namaz arasında söylenen şeriatte aslı astarı olmayan bid'at sözler ne kadar da çoktur!
3. Teheccüd
Hükmü ve Fazileti:
Gece namazı mutlak nâfile namazlardandır. Kitab, sünnet ve ümmetin icmâı ile sâbit, müekked bir sünnettir... Yüce Allah Peygamberine teheccüd kılmayı emretmiştir. O şöyle buyurmaktadır: "Gecenin bir kısmında da sana has nâfile olmak üzere onunla (Kur'ân ile) gece namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır." (el-İsra, 17/79)
Mücahid dedi ki: "Teheccüd Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem için nafile bir ibadet idi. Çünkü onun geçmiş ve gelecek günahları bağışlanmıştı. Dolayısıyla onun itaati nafile yani daha çok sevabı arttırmak içindi. Başkası için ise günahlarına keffârettir."758
Her ne kadar bu emir Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e özel olarak verilmiş ise; biz de ona uymakla emrolunmuşuzdur.
Şanı yüce Allah geceleyin namaza kalkan takvâ sahibi mü'minlerin niteliklerini sözkonusu etmekte, onlar hakkındaki mükâfatı açıklamaktadır: "Şüphesiz takvâ sahibleri cennetlerde ve pınarlardadırlar. Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce ihsan edicilerdi. Onlar gecelerde az bir vakit hariç, uyumazlardı. Seherlerde de mağfiret dilerlerdi." (ez-Zariyat, 51/15-18) Yüce Allah bu kulları kendisine nisbet etmek suretiyle de şereflerini ve makamlarını yüceltmiş bulunmaktadır: "Rahmanın kulları yeryüzünde ağır ve vakur yürürler. Cahiller onlara (sataşarak) hitab ettiklerinde onlar: 'Selam' derler. Onlar ki gecelerini Rablerine secde ve kıyam ile geçirirler." (el-Furkan, 25/63-64)
Yüce Allah böylelerinin âyetlerine iman ettiklerine dair şöylece tanıklık etmektedir: "Bizim âyetlerimize ancak kendilerine âyetlerle öğüt verildiğinde secdeye kapanan ve Rablerini hamd ile tesbih edenler iman eder. Yanları yataklarından uzak kalır. Rablerine korkarak ve ümit ederek dua ederler. Onlara verdiğimiz rızıktan infak da ederler. Onlara o işlediklerine mükâfat olmak üzere gözleri aydınlatan ne nimetler gizlendiğini hiçbir kimse bilmez." (es-Secde, 32/15-17)
Yüce Allah onları ilim sahibi olmakla nitelendirmiş ve başkalarının konumundan onları daha yüksek bir mertebeye çıkarmıştır: "(Böyle bir kimse mi), yoksa âhiretten korkarak, Rabbinin rahmetini umarak, gece saatlerinde kıyamda durarak, secde ederek itaatte bulunan kimse mi (hayırlıdır)? Deki: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak özlü, akıl sahibleri öğüt alır.'" (ez-Zümer, 39/9)
Gece namazı kılmak en faziletli amellerdendir. Gündüzün nafile namaz kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü gece namazı gizli olduğundan ötürü yüce Allah için daha bir ihlâsla yapılır, riyâdan uzaktır. Ayrıca gece namazında bir parça zorluk ve yüce Allah’ın huzuruna erişmek için rahat ve sükûnunu -başkalarının uyuduğu bir zamanda- terket vardır. Bunun için daha faziletlidir.
Gecenin son vakitlerinde şanı yüce ve mübarek Rabbimiz dünya semâsına iner. Çünkü Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şanı yüce ve mübarek Rabbimiz her gece gecenin son üçte biri kaldığı vakit dünya göğüne iner ve şöyle buyurur: Bana dua eden var mı, duasını kabul edeyim. Benden bir şeyler isteyen var mı, ona vereyim. Benden mağfiret dileyen var mı, onun günahını bağışlayayım."759
Ömer b. Abse'den rivâyete göre o Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'i şöyle buyururken dinlemiş: "Kulun Rabbe en yakın olduğu zaman gecenin son bölümleridir..."760
Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "...Farz namazdan sonra en faziletli namaz gece namazıdır."761
Bu namazı kılmak cennete esenlikle girişe sebebtir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar, selamı yayınız. Yemek yediriniz, insanlar uyurken namaz kılınız, cennete esenlikle girersiniz."762
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem gece namazı kılmaya çok dikkat ederdi. Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Allah’ın Peygamberi (salât ve selam ona) geceleyin ayakları çatlayıncaya kadar namaza dururdu. Âişe ona: Ey Allah’ın Rasûlü, Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamışken, niye böyle yapıyorsun? diye sorunca, Peygamber: "Ben şükreden bir kul olmayı sevmeyeyim mi..." diye cevab verdi.763
Gece namazı güneşin batışından, tan yerinin ağırmasına kadar devam eder. Fakat gecenin son bölümünde namaz kılmak daha faziletlidir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Gece kalkışı (var ya)! O hem daha etkilidir. Hem de söyleyişi itibariyle daha sağlamdır." (el-Müzzemmil, 73/6) "Gece kalkışı" ise uykudan sonra olandır. Uyumayan bir kimse için nâşie (gece kalkışı) sözkonusu olmaz.
Teheccüde Kalkmanın Adabı
1. İnsan uyuyacağı vakit gece namazına kalkmaya niyet etmelidir. Teheccüd ancak uyuduktan sonra olur. Çünkü Ebu'd-Derdâ'dan Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e atfen şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Her kim geceleyin kalkıp namaz kılacağı niyeti ile yatağına girerse, sabahı edene kadar uyanamayacak olsa bile, niyeti onun için yazılır, uykusu da Rabbi tarafından ona bir sadaka olur..."764
2. Uyandığı vakit yüzünü silerek uykusunu uzaklaştırır ve misvâk kullanır. Çünkü Huzeyfe Radıyallahu anh'dan rivâyet edildiğine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem geceleyin teheccüd için kalktığı vakit misvak ile ağzını misvaklardı.765 Sonra bu hususta vârid olmuş duaları okur. Âişe Radıyallahu anha'dan gelen rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem geceleyin uyandığı vakit şu duayı yapardı:

Senden başka hiçbir ilâh yoktur, seni hertürlü eksiklikten tenzih ederim. Allah'ım, günahım için senden mağfiret dilerim, rahmetini dilerim. Allah'ım ilmimi artır, beni hidayete iletmişken kalbimi saptırma, bana kendi nezdinden bir rahmet bağışla! Şüphesiz ki sen çok bağışlayansın."766
Abdullah b. Abbas'tan gelen rivâyete göre o bir gece Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’ın yanında uyudu. Peygamber uyanınca ağzını misvakladı, abdest aldı ve bu arada: "Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün değişip durmasında elbette akıl sahibleri için belgeler vardır." (Al-i İmran, 3/190) diyordu. Bu âyetleri sureyi bitirinceye kadar okudu. Sonra kalkıp iki rekât namaz kıldı. Bu iki rekâtin kıyamlarını da, Ruku’larını da, secdelerini de oldukça uzun tuttu..."767
Yine İbn Abbas Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem geceleyin teheccüde kalktı mı şöyle derdi:

Allah'ım, hamd yalnız sanadır. Gökleri, yeri ve onlarda bulunanları var eden ve varlıklarını ayakta tutan sensin. Hamd yalnız sanadır. Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların mülkü/tasarrufu yalnız senindir. Hamd yalnız sanadır. (Ey) göklerin ve yerin nuru, hamd yalnız sanadır. Sen göklerin ve yerin mutlak egemenisin. Hamd yalnız sanadır. Sen hakkın ta kendisisin, vâdin gerçektir, sana kavuşmak gerçektir, senin sözün gerçektir, cennet gerçektir, cehennem gerçektir, bütün peygamberler gerçektir, Muhammed gerçektir, kıyametin kopması gerçektir. Allah'ım, ben sana teslim oldum, sana iman ettim, sana güvenip dayandım, sana döndüm. Anlaşmazlık davalarımı senin hükmüne sundum, başkaları ile mahkemeleşmek için sana başvurdum, önceden yaptıklarımı da, yapacaklarımı da, gizliliklerimi de, açıkladıklarımı da bana bağışla! Öne geçiren de, sonraya bırakan da sensin. Senden başka hiçbir ilâh yoktur.”768
Ve buna benzer vârid olmuş duaları okur.
3. Teheccüdüne iki kısa rekât ile başlaması müstehabtır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem böyle yapmış ve bunu böylece emretmiştir. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem geceleyin namaz kılmak için kalktığında, namaza hafifçe kıldığı iki rekât ile başlardı.769
Ebu Hureyre Radıyallahu anh Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'dan şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Sizden herhangi bir kimse geceleyin (namaza) kalktığı takdirde namazına hafif (pek uzun olmayan) iki rekât ile başlasın."770
Daha sonra ikişer ikişer rekâtler halinde namazını kılar. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e gece namazının nasıl kılınacağı sorulunca; "İkişer ikişer (rekâtler halinde)" diye buyurmuştur.771 Yani her iki rekâtte selam verir ve (bir selamla) iki rekâtten fazla kılmaz.
4. Teheccüd kılacak olanın kılacağı rekât sayısının bilinen belli bir sayıda olması müstehabtır. Eğer durumu uygunsa bunları uzun kılar, değilse kısa kılar. Çünkü Âişe Radıyallahu anha’in rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah’ın en sevdiği amel, amel sahibinin -az olsa dahi- devamlı yaptığıdır."772
Efdal olan bu amele süreklilik kazandırmaktır. Şâyet bir mazereti dolayısıyla yapamayacak olursa kazasını yapar. Çünkü Ömer b. el-Hattab Radıyallahu anh'dan gelen rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Her kim gece okuduğu miktarı ya da onun bir bölümünü uyuduğu için okuyamaz da onu sabah namazı ile öğle namazı arasında okuyacak olursa, onu geceleyin okumuş gibi ona (sevap) yazılır."773
Âişe Radıyallahu anha'dan gelen rivâyete göre de Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem bir ağrı ya da başka bir sebepten ötürü geceleyin namaz kılamayacak olursa gündüzün oniki rekât namaz kılardı.774
5. Kişinin teheccüd namazını evinde kılması mustehabtır. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den evinde teheccüdünü kıldığı sahih olarak rivâyet edilmiştir. Zeyd b. Sabit Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Siz evlerinizde (nafile) namaz kılmaya bakınız. Çünkü kişinin -farz namaz dışında- kıldığı en hayırlı namaz evinde kıldığıdır."775
6. Eşini de uyandırması gerekir. Çünkü Ebu Hureyre'den rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Geceleyin (namaza) kalkıp da namaz kılan, sonra da hanımını uyandıran ve böylece namaz kılmasını sağlayan, kalkmak istemeyecek olursa yüzüne su serpen erkeğe Allah rahmetini ihsan eylesin! Yine geceleyin uyanıp, namaz kılan, sonra da kocasını uyandırıp, namaz kılmasını sağlayan, kalkmak istemezse yüzüne su serpen kadına Allah rahmetini ihsan eylesin!"776
Ebu Said el-Hudrî ile Ebu Hureyre'nin rivâyetine göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Erkek geceleyin uyanıp da hanımını uyandırır, her ikisi ikişer rekât namaz kılarlarsa ikisi de Allah'ı çokça zikreden erkekler ve çokça zikreden kadınlar arasında yazılırlar."777
Ali b. Ebi Talib Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bir gece gelip, kendisini ve Fatıma'yı uyandırmak üzere kapılarını çaldı. Namaz kılmıyor musunuz? dedi. Ben: Ey Allah’ın Rasûlü, canlarımız Allah’ın elinde. Bizi uyandırmak istedi mi uyandırır. Ben ona bu sözü söylediğim zaman Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem geri dönüp gitti. Geri dönerkende uyluğuna vurup: "İnsan ise tartışması herşeyden çok olandır." (el-Kehf, 18/54) dediğini duydum."778
7. Şâyet uyuklama onu bastıracak olursa namazı bırakıp uykusu gidene kadar uzanması gerekir. Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse namazda iken uyuklayacak olursa, uykusu gidene kadar yatsın. Sizden herhangi biriniz uyuklarken namaz kılacak olursa mağfiret dileyeyim derken, kendi aleyhine bir şeyler söyleyebilir."779
8. Teheccüdünü vitr kılarak bitirmek. Çünkü İbn Ömer Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Geceleyin kıldığınız namazın sonunu vitir kılarak getiriniz."780
9. Teheccüd kılan kimsenin teheccüdünde Kur'ân'dan bir cüz (bir bölüm) okuması müstehabtır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem böyle yapardı. Açık ya da gizli okumakta serbesttir. Ancak eğer açık okuması onun için daha hoş ise yahut etrafında okumasını dinleyen ya da onunla yararlanacak kimse varsa açıktan okuması daha faziletlidir. Eğer yakınında teheccüd kılan ya da yüksek sesle okumasından zarar gören kimseler varsa, o takdirde gizli okuması daha uygundur. Şâyet bu da, öteki de sözkonusu değilse dilediğini yapabilir.781 Abdullah b. Kays -ki Basra'lı bir adamdır-den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Ben Âişe Radıyallahu anha'ya: Peygamberin (teheccüdde) kıraati nasıldı? Kıraatini gizli mi yapardı, açıktan mı okurdu? diye sordum. Şöyle buyurdu: Bütün bunları yapardı. Kimi zaman gizli okurdu, kimi zaman açıktan okurdu."782
Ramazanın dışında, râtib bir sünnet edinmemek şartıyla gece namazının bazan cemaatle kılınması caizdir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem geceleyin tek başına namaz kılardı. Bazan da az bir cemaatle birlikte geceleyin nafile kıldığı da olurdu.
Gece namazını ayakta kılmak, özürsüz olarak oturarak kılmaktan daha faziletlidir. Şâyet bir özür dolayısıyla oturuyor ise ecri tıpkı ayakta duranın ecri gibidir. Çünkü İmran (b. Husayn)’ın rivâyet ettiği hadise göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kim ayakta namaz kılarsa bu daha faziletlidir. Kim de oturarak namaz kılarsa, ona da ayakta kılanın ecrinin yarısı verilir..."783
Yine ondan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Kul hastalanır ya da yolculuk yaparsa ona ikamet halinde iken ve sağlıklı iken işlediği amellerin benzeri yazılır."784
Gece Namazı Kılmayı Kolaylaştırıcı Sebepler
İnsanoğlunun bedenini ayakta tutması ve güçlendirmesi için yemeğe ve içmeğe muhtaç olduğu gibi, ruhunu gıdalandıracak şeylere de ihtiyacı vardır. Yüce Allah'a ibadet etmek, ruhun gıdasıdır ve onun gelişmesini sağlar. Bunun sonucunda insan nefsi -bu gıdadan aldığı kadarıyla- istikamet bulup güçlenir, gurur fırtınalarına, nefsin zulmüne, gafletin uçurumlarına karşı durabilir.
Gecenin sessizlik ve sükûnetinde ihlâs ve yakîn ile nefsin, Rabbine seslenmesi ne kadar güzeldir! Allah’ın âyetleri böyle bir atmosferi hoş kokularla donatırken kalb korku ve ümitle titrer. Nefis, Rabbinin önünde saygı ile boyun eğer, ruhi bir mutluluk hisseder. Bu mutlulukla hiçbir şey boy ölçüşemez. Bu mutluluğunda imanın tadının zevkine varır. Çünkü nefis yüce Allah'a ihlâsla ubûdiyet edince kendisine gelir. Nefis Rabbine yakınlaştıkça, onun huzuruna çıkmanın zevkine vardıkça rahat ve huzuru da artar.
Gece namazı sadece Ruku’, sücûd ve saygıyla boyun eğmekten ibaret bir ibadet değildir. Aksine bu ibadetlerde Allah'a sesleniş ve ona itaatin lezzeti alınır, O'nun rızasını elde etmek için çaba harcanır, kalb huzur ile genişler, nefis sükûnet bulur. Aldanış âleminden sevinç dünyasına geçilir.
Gece namazının bir hazırlığa ve belli bir mücadeleye ihtiyacı vardır. Çünkü nefis, bedenler ağırlaşıp, vücud yağ bağladıktan sonra tembelliğe, gevşekliğe, az harekete ve çokça uyumaya meyleder...
Gece namazına yardımcı sebepler arasında aşağıdaki hususları sayabiliriz:
1. Gece namazı kılmanın faziletini, bu namazı kılanların konumunu bilmek. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem gece namazı kılmaya bizleri teşvik ederek şöyle buyurmaktadır: "Gece namazı kılmaya bakınız. Çünkü o sizden önceki salihlerin âdeti idi. O sizi Rabbinize yakınlaştırır, küçük günahlarınıza keffarettir ve günah işlemekten alıkoyar."785
Hasan-ı Basri -Allah’ın rahmeti üzerine olsun- şöyle demiştir: Gecenin ortasında namaz kılmaktan daha zor bir ibadet göremedim. Ona: Ne diye teheccüd namazı kılanlar insanlar arasında yüzleri en güzel olanlardır diye sorulunca şu cevabı vermiştir: Çünkü onlar rahman ile başbaşa kaldılar, O da onlara nurundan giydirdi.786
2. Erken uyumaya gayret etmek. Ebu Berze'den rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem yatsıdan önce uyumayı ve ondan sonra konuşmayı hoş görmezdi.787
Yatsıdan sonra konuşmayı hoş görmeyişinin sebebi, bunun bedeni yoran uykusuzluğa sebeb oluşudur. Uyku kişiyi etkisi altına alarak geceleyin namaza kalkmasını önler, sabah namazını da tercih edilen vakitte kılma imkânını vermez.
3. Abdest alıp iki rekât abdest namazını kılarak uykudan önce yapılması varid olan duaları yaparak uyku adabına dikkat etmek. Bu dua sırasında avuçlarını birleştirir ve onlara üfler.
Kişi gerekli sebeplere yapışmalıdır. Başının ucunda kendisini uyandıracak bir saat koymak, çevresindeki hanımına, anne-babasına, akrabalarına, komşularına uyandırmaları için tavsiyede bulunmak suretiyle gerekli sebebleri de yerine getirmelidir. Onu uyandırdıkları takdirde tembelliği ve üzerindeki ağırlığı itiverir ve hemen kalkmaya çalışır.
4. İbn Kudame gece namazına kalkmayı kolaylaştıran bir takım sebepleri sözkonusu etmektedir.788 Fazla yememek, gündüzün ağır işlerle bedeni yormamak, gündüzün öğle (kaylûle) uykusunu bırakmamak, günah işlemekten uzak durmak, bunlar arasındadır. es-Sevrî diyor ki: İşlediğim bir günah sebebiyle beş ay gece namazından mahrum kaldım.
Müslümanlara karşı kötü duygular beslemeyen bir kalb, bid'atlerden uzak kalmak, dünyanın fuzulî işlerinden yüz çevirmek de bunlar arasındadır. Kalbi itaate zorlayan Allah korkusu ile birlikte, uzun emel beslememek de bunlardandır... Bunu sağlayan en şerefli hallerden birisi de yüce Allah için sevmek, gece kalkıp Rabbi ile seslendiği vakit O'nun huzurunda olduğuna, kendisini görmekte olduğuna güçlü bir iman beslemektir. İşte bu şekilde seslenişe iman, onun uzunca kıyamda durmasına sebeb olur.
Muslim'in Sahih'inde Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Şüphesiz geceleyin öyle bir saat (kısa bir an) vardır ki, o anda müslüman bir kimse Allah'tan dünya ve âhiret işlerinden hayır isteğini denk düşürürse; mutlaka Allah o isteğini ona verir... Bu husus her gece böyledir."789
Gece namazına alışıp, tadına varan bir kimse onu terketmekten çokça sakınmalıdır. Abdullah b. Amr b. el-Âs Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: "Ey Abdullah, sen filan kişi gibi olma! O geceleyin namaza kalkardı, sonra gece namaza kalkmayı terketti."790
Abdullah (b. Mesud)'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in huzurunda bir gece sabaha kadar uyuyan bir adamdan sözedildi de şöyle buyurdu: "Bu şeytanın iki kulağına -ya da; bir kulağına, dedi- işediği bir adamdır."791
Şeytanın kulaklarına işediği bir adamın halini iyice düşün!
Şeytan namaz kılmayıp, uyumanı çok arzu eder. Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan rivâyete göre Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Şeytan herbiriniz uyuduğu vakit başının arka tarafına üç düğüm bağlar. Herbir düğümde: Önünde uzun bir gece var uyumaya devam et, diye söyler. Kişi uyanıp, yüce Allah'ı anarsa bir düğüm çözülür. Abdest alırsa bir düğüm çözülür, namaz kılarsa bir düğüm çözülür. Böylelikle nefsi hoş ve çalışkan olarak sabahı eder. Aksi takdirde nefsi kötü ve tembel olarak sabahı eder."792
4. Bayram Namazları (Ramazan ve Kurban Bayramları Namazları)
Bayram namazının musallâda (namazgâhta) kılınması meşrudur. Bazı hükümleri ile farz namazlardan farklıdır. Bu da biraz sonra açıklayacağımız bir konudur.
Bayram namazının meşru oluşunun aslî dayanağı:
Bayram namazının meşruiyetinin asıl dayanağı kitab, sünnet ve icmadır.
Kitabtan dayanağı yüce Allah'ın: "O halde Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!" (el-Kevser, 108/2) buyruğudur. Genel olarak müfessirler burada "namaz"dan kastın bayram namazı olduğunu belirtmişlerdir.
Sünnetten dayanağına gelince, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in iki bayram namazını kıldığı tevatür ile sabittir. İbn Abbas dedi ki: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem, Ebu Bekir, Ömer ve Osman Radıyallahu anhum ile birlikte bayram namazlarında bulundum. Hepsi de hutbeden önce namaz kılıyorlardı."793
İcmaa gelince, ilim ehlinden pek çok kişi bayram namazının meşruiyeti üzerinde icma olduğunu nakletmiş bulunmaktadır.
İbn Kudame diyor ki: Müslümanlar iki bayram namazının kılınması hususunda icmâ’ etmişlerdir.794
Bayram Namazının Hükmü
İlim ehli bayram namazının meşruiyeti üzerinde ittifak etmekle birlikte hükmü hususunda farklı görüşlere sahiptirler.
Bazılarının kanaatine göre bayram namazı farz-ı ayndır. Diğer bazılarının kanaatine göre farz-ı kifayedir. Dolayısıyla yetecek kadar sayıda kimse bu namazı kılacak olursa, diğerlerinin üzerinden düşer. Bazılarının görüşüne ise müekked bir sünnetir. Herbir kesimin delili uzunca yazılmış fıkıh kitablarında genişçe açıklanmış bulunmaktadır.795
el-Muğni adlı eserde şöyle denilmektedir: Bayram namazı mezhebdeki kuvvetli görüşe göre farz-ı kifayedir. Yetecek kadar sayıda kimse bu namazı kılarsa diğerlerinden düşer. Şâyet bir belde halkı ittifakla namazı terkedecek olursa imam (İslam devletinin meşru başkanı) onlarla savaşır. Şafiî mezhebine mensub kimi ilim adamı da böyle demiştir. Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Bayram namazı muayyen olarak herkese vacibtir, farz değildir. Çünkü bu kendisi dolayısıyla hutbe okunması meşru kılınmış bir namazdır. O bakımdan şahıslara muayyen olarak vacibtir; fakat cuma gibi farz değildir. İbn Ebi Musa da şöyle demektedir: Bunun vacib değil, müekked bir sünnet olduğu söylenmiştir. Malik ve Şafiî mezhebine mensub çoğu ilim adamı bu görüştedir.796
Şeyhu'l-İslam (İbn Teymiye) ve başka muhakkik ilim adamları bunun her müslüman için farz-ı ayn olduğu görüşünü tercih etmişlerdir. Çünkü o şöyle demektedir: İşte bundan dolayı bayram namazının muayyen olarak herkese vacib (farz) olduğu görüşünü tercih etmişizdir. Bayram namazı vacib değildir, diyenlerin görüşü (haktan) oldukça uzaktır. Çünkü bayram namazı İslâm şiarlarının en büyüklerindendir. İnsanlar cumadan daha büyük kalabalık halinde bu namaz için toplanırlar. Ayrıca bu namazda tekbir getirmek, meşrû’ kılınmıştır. Farz-ı kifaye olduğunu söyleyenlerin görüşleri de sağlam bir esasa dayalı değildir.797
Bayram Namazının Hükmü
İlim ehli genel olarak bayram namazı vaktinin, güneş bir mızrak boyu kadar yükseldikten sonra başlayıp, güneşin zevaline kadar devam ettiği görüşündedir. Bu da kuşluk vaktidir. Çünkü güneşin doğuşu esnasında namaz kılmak yasaklanmıştır. O kadar ki; tam doğuş zamanında namaz haramdır, ondan hemen sonra -bir mızrak boyu kadar yükselinceye kadar- namaz kılmak ise mekrûhtur.
Kurban bayramı namazının eli çabuk tutarak ilk vaktinde kılınması sünnettir. Böylelikle Minâ'da hacıların kurban kesmelerine uygun hareket edilmiş ve insanların da kurbanlarını kesmelerine imkân tanınmış olur.
Buna karşılık, insanların fıtır sadakalarını verme imkânını bulmaları için ramazan bayramı namazını geciktirmek sünnettir.
İbnu'l-Kayyim der ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Ramazan bayramı namazını geciktirir, Kurban bayramı namazını erken kılardı. İbn Ömer sünnet-i seniyeye ileri derecede tabi olan birisi olmakla birlikte, güneş doğmadıkça (bayram için) dışarı çıkmazdı.798
Sıddîk Hasan Han şunları söylemektedir: Her iki bayram namazının vakti güneşin bir mızrak boyu yükselişinden itibaren başlayıp, zevale kadar devam eder. Hadis-i şeriflerin -benzeri kuvvettekiler delil olmamakla birlikte- ifade ettiği mana üzerinde icmâ’ tahakkuk etmiş bulunmaktadır. Bayram namazının son vakti ise güneşin zevalidir.799
Bayram Namazının Edâ Edileceği Yer
Bayram namazının şehrin dışında, musallâda kılınması sünnettir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem böyle yapmıştır. Bu hüküm namazın musallâda kılınmasını engelleyen herhangi bir mazeretin bulunmaması halinde böyledir.
Şâyet yağmur, rüzgar ya da bunun dışında herhangi bir mazeret sözkonusu ise mescidde kılınmasında bir mahzur yoktur. Eğer şehirde zayıf ve âciz kimseler bulunuyor ise, imam şehir mescidinde onlara namaz kıldıracak birisini tayin eder. Çünkü Ali Radıyallahu anh böyle yapmıştır.
İbn Kudame der ki: Sünnet, kişinin namazı musallâda kılmasıdır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem mescidini bırakarak musallâya çıkardı. Ondan sonraki halifeler de böyle yapıyorlardı. Diğer bir sebep ise bu, müslümanların üzerinde icma ettikleri bir konudur. İnsanlar her dönemde ve her şehirde (bayram namazı için) musallaya çıkarlar ve orada bayram namazını kılarlar.800
İbnu'l-Kayyim der ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bayram namazlarını musallâda kılardı. O her zaman bu iki bayram namazını da musallâda kılmayı adet edinmişti.801
Bayram Namazının Kılınış Şekli
Bayram namazı iki rekâttir. Bu hususta ilim ehli arasında ittifak vardır. Birinci rekât -diğer namazlar gibi- iftitah tekbiri ile başlar. Bundan sonra ise altı tekbir getirilir, yedi tekbir getirileceği de söylenmiştir.
İkinci rekâtte ise (rükûya) geçiş tekbiri dışında beş tekbir getirilir.
Bayram namazında getirilen tekbirlerle birlikte ellerin kaldırılması meşrudur. Kimi ilim adamı bunun meşru olmadığını söylemişlerdir.
Tekbirler arasında Allah'a hamd-u senâda bulunması, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e salât ve selam getirmesi meşrudur.
Bunun için şöyle der:

Allah en büyüktür, en büyük. Allah'a pek çok hamd olsun. Sabah akşam Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim. Muhammed'e, onun aile halkına ve ashabına Allah pek çok salât ve selam eylesin."
Kimi ilim ehline göre ise tekbirler arasında (böyle) bir zikir meşru değildir.
Tekbir almayı getirdikten sonra önce Fatiha suresini okur. Bundan sonra birinci rekâtte; "O en yüce Rabbinin ismini tesbih et!" (el-A'lâ, 87/1) diye başlayan sureyi, ikincisinde de: "Sana örtüp bürüyenin haberi geldi ya" (el-/âşiye, 88/2) diye başlayan sureyi yahutta birinci rekâtte "Kaf, o çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki;" (Kaf, 50/1) diye başlayan sureyi, ikinci rekâtte ise; "O saat yaklaştı ve ay yarıldı" (el-Kamer, 54/1) diye başlayan sureyi okur.
Daha sonra her iki rekâti de alışılmış diğer namazlar gibi bitirir, onlardan hiçbir farkı yoktur.
İbn Kudame der ki: Bayram namazının imam ile birlikte iki rekât olduğu hususunda ilim ehli arasında görüş ayrılığı yoktur.802
İbnu'l-Kayyim de Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem’in bayram namazı hususundaki rehberliğini ve bu namazın keyfiyetini anlatırken şunları söylemektedir: Hutbeden önce namaz kılmakla başlardı. İki rekât namaz kılardı. Birincisinde iftitah tekbiri ile birlikte peşpeşe yedi tane tekbir alırdı. Her iki tekbir arasında kısa bir süre susardı. Tekbirler arasında ondan bellenmiş bir zikir yoktur. Fakat İbn Mesud'un şöyle dediği nakledilmektedir: Allah'a hamd-u senâda bulunur, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e salavât getirir. Bunu el-Hallal zikretmektedir. İbn Ömer ise Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'e tabi olmaya dikkat eden birisi olarak her tekbir sırasında ellerini kaldırırdı. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem tekbir almayı bitirdi mi Kur'ân okumaya başlar ve önce Fatihatu'l-kitab'ı okur. Ondan sonra da: "Kaf, çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki" (Kaf, 50/1) suresini iki rekâtin birinde okur, diğerinde ise: "O saat yaklaştı ve ay yarıldı." (el-Kamer, 54/1) suresini okurdu. Bazan bu iki rekâtte: "O en yüce Rabbinin ismini tesbih et!" (el-A'la, 87/1) ile "Sana örtüp bürüyenin haberi geldi ya." (el-Gaşiye, 88/1) surelerini okuduğu da olurdu. Bu da, öteki de ondan sahih olarak rivâyet edilmiştir. Bunun dışında ondan sahih bir rivâyet gelmemiştir. Kur'ân okumayı bitirdikten sonra tekbir getirir ve rukûya varırdı. Sonra birinci rekâti tamamladıktan ve sücûddan kalktıktan sonra peşpeşe beş tekbir getirirdi. Tekbir getirmeyi bitirdi mi Kur'ân okumaya geçerdi. Böylelikle her iki rekâtte de ilk başladığı şey tekbir oluyor, sonra Kur'ân okuyor, arkasından da rukû’a varmak geliyordu.803
Bayram Namazları Dolayısıyla Ezan Okunmaz, Kamet Getirilmez.
Bayram namazı için ezan okumak ve kamet getirmek sözkonusu değildir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in bayram namazını ezan okumaksızın ve kamet getirilmeksizin kılmış olduğu sabittir.
İbn Abbas ve Câbir Radıyallahu anhuma'dan şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir: "Ramazan bayramı günü de, kurban bayramı günü de (namazdan önce) ezan okunmuyordu."804
Câbir b. Semura Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte iki bayram namazını bir değil, iki değil (pek çok defa) ezan okunmadan, kamet getirilmeden kıldım."805
İbnu'l-Kayyim der ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem musallâya vardı mı ezan okunmaksızın, kamet getirilmeksizin; "es-salâtu câmia: topluca namaza" diye seslenilmeksizin namaza başlardı. Sünnet olan bunlardan herhangi birisinin yapılmamasıdır.806
İbn Hazm der ki: İmam gelir, ezan ve kamet okunmadan öne geçer, insanlara açıktan Kur'ân okuduğu iki rekât namaz kıldırır.807
Bayram Namazından Önce Ya da Sonra Namaz Kılınır mı?
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in bayram namazından önce de, sonra da namaz kıldığı sabit değildir.
İbn Abbas Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ramazan bayramı günü çıktı. İki rekât namaz kıl(dır)dı, ondan önce de, ondan sonra da namaz kılmadı. Beraberinde Bilal de vardı.808
İbnu'l-Kayyim der ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in kendisi de, ashabı da musallâya geldikleri vakit bayram namazından önce de, sonra da namaz kılmazlardı.809
İbn Hacer der ki: Hulâsa bayram namazından önce ya da sonra namaz kılındığı hususunda sünnette sabit bir rivâyet -onu cuma namazına kıyas edenlerin kanaatine muhalif olarak- sabit değildir. Mutlak olarak nafile kılmaya gelince bu hususta özel bir delille menedici herhangi bir rivâyet te sabit olmamıştır. Bundan tek istisnâ bu işin bütün günlerde sözkonusu olan kerahet vaktinde yapılmaya kalkışılması olabilir.810
Bu hüküm müslümanın bayram namazını musallâda kılması halinde sözkonusudur. Şâyet yağmur, rüzgar ve daha başka herhangi bir mazeret dolayısıyla mescidde kılınacak olursa, ilim ehlinin bu husustaki sözlerinden sahih olana göre; müslümanın iki rekât tahiyyetü'l-mescid kılacağıdır. Çünkü bu durumdaki kişinin hükmü, bayram namazından başka bir sebeple mescide giren kimsenin hükmü gibidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Bayram Namazı Kaza Edilir mi?
Kimi ilim adamının kanaatine göre bayram namazı kaçırılacak olursa vakti geçtiğinden ötürü kaza edilmez. Çünkü nafilelerin kazası olmaz ve bayram namazı cemaat ile kılınır.
Başkaları da şöyle demektedir: Bayram namazına yetişemeyen bir kimsenin, kılınış şekline uygun olarak kazasını yapması sünnettir. Çünkü Enes böyle yapmıştır. Ayrıca bu, diğer namazlar gibi bir namazın kaza edilmesinden ibarettir.
Bu görüşü kabul edenler şöyle derler: Şâyet imama selâm vermeden önce yetişecek olursa, kılındığı şekliyle kazasını yapar. Eğer yalnızca hutbeyi yetişir ve imamın selam vermesinden sonra gelirse, yine kılındığı şekil üzere iki rekât olarak kazasını yapar. Bunlardan, dört rekât olarak kazasını yapar diyenler de vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
el-Muğnî’de şöyle demektedir: Bayram namazını yetişemeyen kimsenin onu kaza etmek yükümlülüğü yoktur. Çünkü bayram namazı bir farz-ı kifayedir ve yeteri sayıda kimseler bu namazı kılmışlardır. Eğer kaza etmeyi arzu ederse serbesttir. Dilerse onu ister bir selam ile, ister iki selam ile dört rekât olarak kılabilir.
İsterse de nafile namazı gibi iki rekât olarak da kılabilir. Dilediği takdirde bayram namazı nasıl kılınıyorsa öylece (fazla) tekbir ile de kılabilir. Yine arzu ederse tek başına yahutta cemaat ile birlikte kılmakta da serbesttir.811
İbn Hacer, Buhârî'deki "bayram namazını kaçırırsa iki rekât namaz kılar bahsi" şeklindeki başlık ile ilgili olarak şunları söylemektedir: Bu başlıkta iki hüküm vardır. Birisi bayram namazını cemaat ile birlikte kılmayı -ister mecburiyetten, ister isteği ile olsun farketmez- (kazasını yaparak) onu telafi etmenin meşruiyeti; (diğeri) aslı gibi iki rekât olarak kaza edileceğidir.812
Bayram Namazı Hutbesi
İmam namazı bitirip selâm verdikten sonra hazır bulunanlara iki hutbe verir. Yüzünü onlara döner, onlar da yerlerinde otururlar. Her iki hutbeye de Allah'a hamd ile başlar. Hutbelerin başında tekbir getirmesinde de bir sakınca yoktur. Hutbeyi ayakta verir. İki hutbe arasında hafifçe oturur. Eğer ramazan bayramı ise cemaate fıtır sadakasını vermelerini emreder. Onlara bu sadakanın vücubunu, sevabını, hangi türden ne kadar verileceğini, kimlerin vermesi gerektiğini, bu sadakanın verilmesi gereken zamanı anlatır. Kurban bayramında ise kurbandan, kurban kesmenin faziletinden, nelerin kurban olarak kesileceğinden, kurbanın kesilme vaktinden, kurban edilmeye engel kusurlardan, kurban etinin dağıtılmasından, kurban kesilirken neler söyleneceğinden sözeder.
Her iki hutbede de bulunmak gerekmez. Hazır bulunanlardan dileyen hutbeleri dinleyebilir. Efdal olan budur, dileyen de gidebilir. İmamın, Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in yol gösterici uygulamasına uyarak hanımlara öğüt vermesi ve onlara yapmaları gerekenleri hatırlatması müstehabtır.
Buhârî, Muslim ve başkalarında sabit olduğuna göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ramazan ve kurban bayramı günleri musallaya çıkardı. İlk yaptığı iş, namaz kılmak olurdu. Sonra namazı bitirir, yüzü insanlara dönük ayağa kalkardı. İnsanlar ise saflarında otururlardı. Onlara öğüt verir, tavsiyelerde bulunur, emirler buyururdu...813
İbnu'l-Kayyim der ki: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem namazı tamamladı mı namazdan çıkardı. Yüzünü insanlara dönüp ayağa kalkar, insanlar da saflarında otururlardı. Onlara öğüt verir, tavsiyelerde bulunur, emirler buyurur, nehiyler verirdi. Bütün hutbelerine "elhamdulillah" diyerek başlardı. Tek bir hadiste dahi onun bayram hutbelerine tekbir ile başladığı tesbit edilmiş değildir. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bayram namazına gelen kimselere hutbeyi dinlemek üzere oturmak yahut ayrılıp gitmek hususunda ruhsat vermiştir.814
İbn Kudame de şöyle demektedir: Hülasa iki bayramda da okunan iki hutbe namazdan sonradır. Bu hususta müslümanlar arasında bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyoruz. Bundan tek istisnâ Umeyye oğullarından gelen rivâyettir. Her iki hutbe de sünnettir. Hutbelerde hazır bulunmak da, onları dinlemek de vacib değildir. Hatibin ayakta hutbe vermesi müstehabtır.815
Musallâya Çıkmak ve Musallâdan Dönmek
Sabah namazından sonra bayram dolayısıyla tekbir getirmek, tekbirin ecrini elde etmek için imama yakın bulunmak, namazı beklemek, başkalarının omuzları üzerinden geçmemek ve kimseye eziyet vermemek şartı ile imama yakın olmak müstehabtır.
Yürüyerek sükûnet ve vakar ile namaza çıkıp gitmesi, bir yoldan gidip, diğerinden dönmek suretiyle farklı yollardan gidip gelmesi müstehabtır.
Bayram namazı ve bayram namazına gitmek hususunda Peygamber efendimizin uygulamalarını anlatırken İbnu'l-Kayyim şunları söylemektedir:
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem (bayram namazına gitmek üzere) yayan çıkardı. Bayram gününde bir yoldan gidip, bir diğerinden dönmek suretiyle farklı yoldan gider gelirdi. Bir görüşe göre her iki yolda bulunanlara selam vermek için, bir diğer görüşe göre her iki kesim onun bereketine nail olmak için, bir diğerine göre her iki yolda ihtiyacı bulunanların ihtiyaçlarını görmek için, bir başka açıklamaya göre diğer geniş ve dar yollarda İslâmın şiarlarını açıkça ortaya koymak için, bir başka açıklamaya göre onlara İslâmın ve müslümanların gücünü İslâm şiârlarının dimdik ayakta tutulduklarını göstermek suretiyle münafıkları öfkelendirmek için, bir başka açıklamaya göre yerlerin tanıklıklarının artması için böyle yapardı. Çünkü mescide ve musallaya giden bir kimsenin bir adımı onun derecesini yükseltirken, diğeri onun bir günahını kaldırır ve bu evine dönene kadar böyle sürüp gider. Bir diğer görüşe göre -ki en sahih olan budur- bütün bu sebepler dolayısıyla ve onun herbir uygulamasında görülen daha başka hikmetler dolayısıyla böyle yapardı."816
Yine İbnu'l-Kayyim şunları söylemektedir: İbn Ömer sünnete ileri derecede uyan birisi olmakla birlikte güneş doğmadıkça (bayram namazı için) evinden dışarı çıkmazdı, evinden musallâya kadar giderken tekbir getirirdi.817
Cuma ve bayram aynı güne gelirse:
Bayram ve cuma aynı güne rastlarsa bayram namazını kılanlardan cuma namazı düşer. Fakat imamın cuma namazını kılması gerekir. Böylelikle o namazda bulunmak isteyenler ile bayram namazını kılmamış olanlar cumada hazır bulunurlar.
Sahih olan görüşe göre bayram namazına katıldığı için cumaya gelmeyen kimselerin öğle namazı kılmaları icab eder. Her durumda evlâ olan, fazileti elde etmek, her ikisinin de ecrini kazanmak maksadıyla hem bayram, hem de cuma namazlarını kılmaktır.
İbnu'l-Kayyim der ki: Bayram ve cuma aynı güne denk geldiği takdirde bayram namazı ile yetinip, cumaya gelmeme ruhsatını (Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-) vermiştir.818
5. Kusûf (Güneş Tutulması) Namazı
Güneş ve ay yüce Allah’ın âyetlerinden (kudretinin ve birliğinin delil ve belgelerinden) iki âyet, yüce kudretinin görünür delillerindendir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Onun âyetlerinden bir kısmı da gece ile gündüz, güneş ve aydır. Güneşe de secde etmeyin, aya da. Eğer yalnız ona ibadet ediyorsanız, onları yaratan Allah'a secde ediniz." (Fussilet, 41/37)
Güneş ve ay tutulması görülen olaylardandır. Bu sefer gafil nefisler yaratıcının azametine, kudretiyle kâinatta dilediği gibi nasıl tasarruf ettiğine dikkat eder.
Güneşin tutulması (Kusûf), ışığının gitmesi ya da eksilmesi, görünürde kararmaya doğru değişiklik göstermesi demektir. Ay tutulması (husûf) ise aydınlığının kısmen ya da tamamen gitmesi demektir.
Kusûf (güneş tutulması), Allah’ın âyetlerindendir. Allah onunla kullarını korkutur ve onların ibret almalarını ister. Onlardan kimlerin Allah'a dönüp tevbe edeceğine bakar.819 Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Halbuki biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz." (el-İsra, 17/59) Güneşin tutulduğu bir sırada Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hızlıca, dehşetle elbisesini sürükleyerek mescide çıkıverdi. İnsanlara namaz kıldırdı, onlara güneş tutulmasının Allah’ın âyetlerinden bir âyet olduğunu, Allah’ın bununla kullarını korkuttuğunu, bunun insanlara bir azabın inmesine sebeb olabileceğini, onlara bildirdi ve bu hususları izale edecek hususu onlara buyurdu. Bunun için böyle bir şey olduğu vakit namaz kılmalarını, dua edip, mağfiret dilemelerini, sadaka vermelerini, köle azad etmelerini ve bunun dışında böyle bir azabı bertaraf edecek diğer salih amelde bulunmalarını -insanların bu hali geçinceye kadar- emretti. Bununla yüce Allah’ın gözetimini iyice bellemeye bir hazırlık, hallerin değişmesi esnasında ve korkuya sebep bir olayın meydana gelmesi sırasında ona sığınmayı öğretmek sözkonusudur.
Kusûf namazının hükmü ve delili:
İslam bize pek üstün edepler öğretmiş, başımıza beklenmedik bir iş geldiği her seferinde Allah'a sığınmamızı, O'ndan yardım ve imdat istememizi öğretmiştir. Güneş ve ay tutulmaları (kusûf ve husûf) yüce Allah’ın kudretine delil teşkil eden pek büyük iki olaydır. İnsanlar bunları gördükleri vakit, zarar görürler korkusu ile tedirgin olur.
Bundan dolayı Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu korkuyu giderecek hususları emretmiştir. Namaz kılmayı, dua etmeyi, Allah'tan bağışlanma dilemeyi, sadaka vermeyi, köle azad etmeyi emretmiştir.
Kusûf namazı ilim ehlinin ittifakı ile erkekler ve kadınlar için müekked bir sünnettir. el-Muğni'de şunları söylemektedir: Kusûf namazı müekked bir sünnettir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namazı kıldığı gibi, kılınmasını da emretmiştir. Güneşin tutulması sebebiyle bu namazın meşruiyeti hususunda ilim ehli arasında bir görüş ayrılığı olduğunu da bilmiyoruz.820
Muğire b. Şube'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem döneminde İbrahim'in öldüğü gün güneş tutuldu. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz güneş ve ay Allah’ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar herhangi bir kimsenin ölümü ya da hayatı dolayısıyla tutulmazlar. Bunları (tutulmalarını) gördüğünüz vakit bu tutulma bitinceye kadar Allah'a dua ediniz, namaz kılınız."821
Bu namazın meşruiyetinin hikmeti:
Güneş, kâinattaki canlıların hayatının varlığına bağlı olduğu, yüce Allah’ın en büyük nimetlerindendir. Onun tutulması hadisesinde bir gün gelip yok olabileceğinin hissettirilmesi sözkonusudur. Hatta bununla şu anlatılmaktadır: Bütün kâinat herşeye gücü yeten, bir anda onu yok etme imkânına sahip, mutlak bir ilâhın yönetimindedir. Böyle bir durumda namaz kılmanın anlamı bu güçlü ve karşı konulamaz mutlak ilâhın önünde zilleti ve itaatle boyun eğmeyi ifade eder. İşte bu katıksız tevhidi ve güneş, ay ve bunun dışında çeşitli varlıklardan oluşan birtakım putlara ibadeti terketmeyi getiren İslâmın güzelliklerindendir.822
Kusûf namazının kılınış şekli:
Kusûf namazı iki rekâttir. İlim adamlarının bu husustaki iki görüşünden sahih olanına göre açıktan okunur. Her rekâtte iki kıyam, iki Ruku’ ve iki secde vardır. Birinci rekâtte Fatiha ile uzunca bir sure okur. Sonra uzunca bir Ruku’ yapar, sonra başını kaldırarak "semiallahu limen hamideh Rabbenâ ve lekel hamd" ifadesini doğrulduktan sonra söyler. Sonra Fatiha'yı okur, sonra bir öncekinden biraz daha kısa bir başka uzun sûre okur. Sonra Ruku’a varır ve Ruku’unu uzun tutar. Ancak birincisinden biraz daha kısa olmasına bakar. Daha sonra başını kaldırır ve "semiallahu limen hamideh Rabbenâ ve lekel hamd" der. Sonra uzunca iki secde yapar. Fakat iki secde arasında uzun oturmaz. Daha sonra ikinci rekâti, birinci rekât gibi kılar. Arkasından teşehhüd getirip, selam verir.
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in zevcesi Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem hayatta iken güneş tutuldu. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem mescide çıktı, ayakta durup tekbir aldı. İnsanlar da arkasında saf tuttu. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem uzunca Kur'ân okudu, sonra tekbir getirip uzunca bir rukû’ yaptı, sonra başını kaldırıp "semiallahu limen hamideh Rabbenâ ve leke'l-hamd" dedi. Sonra yine ayakta durdu ve birinci kıraatten biraz daha kısa uzunca Kur'ân okudu. Sonra tekbir getirdi. Uzunca bir Ruku’ yaptı; fakat bu birinci Ruku’dan daha kısa idi. Sonra "semiallahu limen hamideh Rabbenâ ve leke'l-hamd" dedi. Sonra secdeye vardı. (Ravilerinden Ebu't-Tahir sonra secdeye vardı, ifadesini zikretmedi). Sonra ikinci rekâtte de birincisi gibi yaptı ve nihayet dört Ruku’ ve dört secde yaptı. Namazını bitirmeden güneş açıldı. Sonra kalkıp insanlara hutbe verdi. Allah'a lâyık olduğu vechile övgüde bulunduktan sonra dedi ki: “Şüphesiz güneş ve ay Allah’ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar herhangi bir kimsenin ölümü ya da hayatı dolayısıyla tutulmazlar. Siz bu olayı gördüğünüz vakit hemen namaza koşunuz..."823
İmam Muslim'in rivâyeti üzere Câbir Radıyallahu anh'dan şöyle dediği nakledilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem döneminde, Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in oğlu İbrahim'in öldüğü gün güneş tutuldu. İnsanlar: Olsa olsa güneş İbrahim'in ölümü dolayısıyla tutuldu, dediler. Bunun üzerine Peygamber kalktı, insanlara dört secde ile altı Ruku’lu bir namaz kıldırdı..."824
İbn Abbas’ın rivâyet ettiği hadiste de şöyle denilmektedir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem güneş tutulduğunda dört secdeli ve sekiz Ruku’lu bir namaz kıldırdı.825
Buhârî ve ondan başka hadisde ilim ehli kimseler şöyle demektedir: Bu hadisleri olayın birden çok tekrarlanmış olma hali dışında hepsinin caiz olduğunun açıklandığı şeklinde yorumlanmasına imkân yoktur. Halbuki olay birden fazla tekrarlanmamıştır. Çünkü bütün bu rivâyetler oğlu İbrahim'in öldüğü günde güneşin tutulması sırasında Peygamber efendimizin kıldığı namaz ile ilgilidir. İşte o vakit sadece iki Ruku’ yaptığına dair haberleri tercih etmek icab eder. Çünkü daha sahih ve daha meşhur olanlar bunlardır.826
Şeyhu'l-İslam İbn Teymiye de şöyle demektedir: Kusûf namazının kılınışı hususunda çeşitli rivâyetler gelmiştir. Fakat Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in sünnetini bilen ilim ehline göre yaygın olan Buhârî ve Muslim'in çeşitli yollardan rivâyet ettikleri Malik, Şafiî ve Ahmed gibi ilim ehlinin çoğunun müstehab kabul ettiği, Peygamber efendimizin onlara iki rekât namaz kıldırdığı herbir rekâtte iki defa Ruku’a vardığıdır. Kıyamda uzunca Kur'ân okur, sonra kıraatten daha kısa uzunca bir Ruku’ yapar, sonra ayağa kalkar yine birinci kıraatten nisbeten daha kısa uzunca bir kıraat yapar. Sonra birinci Ruku’udan nisbeten daha kısa bir Ruku’da bulunur. Sonra uzunca iki secde yapar. Sahih'de Peygamber'den sabit olduğuna göre o bu namazda Kur'ân'ı açıktan okumuştur.827
Kusûf Namazına Dair Bazı Hükümler
1. Kusûf namazının -Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in uygulaması dolayısıyla- cemaatle kılınması sünnettir. Tek tek kılınması da caizdir. Çünkü o bir nafile namazdır. Fakat cemaatle kılınması daha faziletlidir.
el-Muğni'de şöyle denilmektedir: İmamın izni ile de, onun izni olmaksızın da yolculukta ve ikamet halinde kılınması meşrudur.828
2. Kusûf namazı için "es-salâtu camia (topluca namaza)" diye seslenilmesi meşrûdur. Çünkü Abdullah b. Amr Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem döneminde güneş tutulunca "es-salâtu camia" diye seslenildi.829 Ancak kusûf namazı için ezan okumak da, kamet getirmek de meşru değildir. el-Muğni'de şöyle denilmektedir: Kusûf dolayısıyla ezan okumak da, kamet getirmek de sünnet değildir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namazı ezan okunmadan ve kamet getirilmeden kılmıştır. Ayrıca bu namaz beş vakit namazdan birisi olmadığından ötürü diğer nafilelere benzemektedir.
Kadınların bu namazı kılmaları meşrûdur. Çünkü Ebu Bekir'in kızı Esmâ'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Güneş tutulduğu sırada Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem’in hanımı Âişe'nin yanına gittim. İnsanların ayakta namaz kılmakta olduklarını gördüm, o da ayakta namaz kılıyordu. Ben: İnsanlara ne oluyor, diye sordum, eliyle semaya işaret etti ve: Subhanallah, dedi. Ben bir âyet (mi) dedim, o eliyle: Evet diye işaret etti...830
3. Kusûf namazının mescidde kılınması sünnettir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu namazı mescidde kılmıştır. Âişe Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem hayatta iken güneş tutuldu, mescide çıktı ve insanlar onun arkasında saf tuttu...831
4. Kusûf namazının vakti güneşin ya da ayın tutulmasının başlamasından itibaren başlar. Tutulma bitinceye kadar devam eder. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem, Câbir Radıyallahu anh’ın rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurmaktadır: "...Siz bu kabilden bir şey gördüğünüz vakit açılıncaya kadar namaz kılınız..."832
5. Tutulma geçtikten sonra, Kusûf namazının -kılınma mahalli (zamanı) geçtiğinden ötürü- kazası yapılmaz. Çünkü bu namazdan maksat ârızî olarak çıkan bu durumun son bulması ve nimetin tekrar eski haline dönmesidir. Bu da husule gelmiştir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Sizin bu haliniz açılıncaya kadar namaz kılınız, Allah'a dua ediniz."833
Şâyet namaz esnasında tutulma bitecek olursa, namazını çabucak bitirir, fakat kesmez. Çünkü yüce Allah: "Amellerinizi de boşa çıkarmayın." (Muhammed, 47/33) diye buyurmaktadır. Şâyet tutulma tamamlanmadan önce selam verecek olursa, bir Kusûf namazı daha kılmaz. Fakat zikir ve dua ile uğraşır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem iki rekâtten fazla namaz kılmamıştı.
Eğer tutulma bittikten sonra bulut olursa yine namaz kılar. Çünkü aslolan tutulmanın devam etmekte olduğudur. Şâyet tutulmanın bulut ve benzeri halle birlikte devam edip etmediğinde şüphe edecek olursa, namaz kılmaz. Çünkü aslolan bunun olmamasıdır.
6. Eğer güneş tutulmakta iken batar yahutta güneş doğarken ay tutulmuş ise namaz kılmaz. Çünkü her ikisinden yararlanma zamanının geçmesi dolayısıyla namazın teşrî’ kılınmasına neden olan illet ortadan kalkmış olmaktadır.
7. Bu namazın namaz kılmanın yasak olduğu vakitlerde kılınması caizdir. Çünkü tutulma gerçekleştiği takdirde, namaz kılma emri mutlak olarak verilmiştir.
8. Ayakta Kur'ân okumayı uzunca tutması sünnettir. Ruku’ ve sücudu da uzatması sünnettir. Çünkü bu Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit olmuştur.
9. Kusûf namazı için gusletmek sünnet değildir. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem ve ashabı bu namaz için gusletmedikleri gibi, bunu kılmak için ellerini çabuk tutmuşlardır. Gusül ise tutulmanın bilinmesi zamanından itibaren bu namazın çabucak kılınabilmesinin müekked bir sünnet olması ile bağdaşmamaktadır.
10. İmamın namazdan sonra öğüt vermesi, insanları gaflet ve aldanıştan sakındırması, onlara çokça dua edip, mağfiret dilemeyi emretmesi sünnettir. Nitekim bütün bu hususlar Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit olmuştur.
11. Güneş tutulması ile cenaze namazı birarada bulunacak olursa, önce cenaze namazı kılınır. Çünkü onun için korkulur. Eğer farz namazın son vakti ile birlikte güneş tutulması sözkonusu olursa farz namaz kılmakla başlanır. Çünkü onun hükmü daha güçlüdür. Şâyet namazın ilk vaktinde görülürse küsuf namazı kılmakla başlanır, çünkü geçeceğinden korkulur. Eğer Kusûf namazı ile vitir birarada bulunur ve ikisinin de geçeceğinden korkulursa bu sefer Kusûf namazı kılmakla başlanır. Çünkü o daha çok pekiştirilmiş bir hükümdür.834
12. Tutulma dışındaki başka alâmetler dolayısıyla namaz kılınmaz. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den olsun, onun halifelerinden olsun böyle bir şey nakledilmiş değildir. Ancak İmam Ahmed şöyle demektedir: Sürekli zelzele dolayısıyla namaz kılınır. Çünkü Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem Kusûfu onun Allah’ın kendisi vasıtasıyla kullarını korkuttuğu bir âyet (alâmet ve belge) olmakla gerekçelendirmiştir. Zelzele ise daha çok korkutucu bir şeydir. Bir defalık sarsıntıda ise namaz kılabilecek kadar bir süre devamı sözkonusu değildir.835
13. Yüce Allah'ı zikretmek, dua etmek, tekbir getirmek, mağfiret dilemek, sadaka vermek, köle azad etmek, güç yetirildiği kadarıyla yüce Allah'a yakınlaşmaya çalışmak da müstehabtır. Çünkü Âişe Radıyallahu anha'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "...Bunların tutulduklarını gördüğünüz vakit tekbir getiriniz, Allah'a dua ediniz, namaz kılınız ve sadaka veriniz..."836
Ebu Musa'dan rivâyete göre Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: "Allah’ın gönderdiği bu âyetler hiç şüphesiz herhangi bir kimsenin ölümü ya da hayatı (doğumu) dolayısıyla olmazlar. Fakat yüce Allah bunları kendileriyle kullarını korkutmak için gönderir. Bunlardan herhangi birisini görecek olursanız, hemen O'nu anmaya, O'ndan mağfiret dilemeye koşunuz."837
Esmâ Radıyallahu anha'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem güneş tutulması sırasında köle azad etmeyi emretmiştir.838 Çünkü bu Allah tarafından bir korkutmadır. O halde bunu kullarının üzerinden açması için yüce Allah'a itaat etmeye koşmak gerekir.
Kusûf namazına yetişmekte geç kalan (mesbûk)ın hükmü:
Nevevi der ki: Namaza başladığında yetişemeyen kişi (mesbûk) imama ilk rekâtin birinci Ruku’unda yetişecek olursa namaza yetişmiş olur. Şâyet ikinci rekâtin ilk Ruku’unda imama yetişirse o rekâti yetişmiş olur. İmam selam verdiği takdirde kendisi kalkar ve iki Ruku’lu bir rekât kılar.
Şâyet iki rekâtten herhangi birisinin ikinci Ruku’unda imama yetişecek olursa, el-Buveytî'nin açıkça ifade ettiği ve mezheb müntesiblerinin sahih olduğunu ittifakla kabul ettiği mezhebin görüşüne göre, o rekâti hiçbir şekilde yetişmiş sayılmaz.
et-Takrîb sahibi bir başka görüş nakletmektedir: İkinci rukû’u yetişmekle ondan önceki kalkışı yetişmiş sayılır. Buna göre ikinci Ruku’a başından itibaren yetişirse imam selam verdiği takdirde kendisi ayağa kalkar, Kur'ân okur, Ruku’ yapar, Ruku’dan doğrulur, sonra oturur, teşehhüd getirip, selam verir. Secde yapmaz. Çünkü Ruku’a yetiştiği takdirde şâyet ondan önceki kıyam gerçekleşmiş ise, ondan sonraki yapılan secde kaçınılmaz olarak sayılır. Ancak mezhebin kabul edilen görüşüne göre ikinci kalkışta imama yetişecek olursa, yine o rekâtin herhangi bir bölümüne yetişmiş sayılmaz.838
İslâmın tashih ettiği bozuk inanışlar:
Cahiliye döneminde egemen olan inanışa göre güneş tutulması, ancak büyük bir şahsiyetin ölümü ya da doğuşu dolayısıyla ortaya çıkardı. Müneccimler bunun evrende etkili olduğuna inanırlardı. Kâfirlerin birçoğu güneşi ve ayı -en büyük aydınlık kaynağı olduklarından ötürü- tazim ederlerdi. İş sonunda onlara ibadet etmeye kadar varmıştı.
Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem bu hurafeyi çürütmüş ve bu hususta gerçeği açıklamıştır. el-Muğire b. Şu’be Radıyallahu anh'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: İbrahim'in öldüğü günü güneş tutuldu. İnsanlar: Güneş İbrahim'in ölümü dolayısıyla tutuldu, dediler. Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem ise şöyle buyurdu: "Şüphesiz güneş ve ay Allah’ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar herhangi bir kimsenin ölümü dolayısıyla da, hayatı dolayısıyla da tutulmazlar. Sizler onların bu halini gördüğünüz takdirde tutulmaları sona erinceye kadar Allah'a dua edip, namaz kılınız."839
İşte bu cesurca tutum eğer bir gerçeğe işaret ediyorsa, olsa olsa Muhammed Sallallahu aleyhi vesellem’in peygamberliğinin doğruluğuna ve ruhunun temizliğine delâlet eder. Şâyet o davasında yalancı bir kimse olsaydı bu tutumu istismar eder ve kendisi etrafında bir tazim halesi oluştururdu. Fakat onun risaleti yüce Allah'a gerçek anlamdaki kulluğu, davasındaki güvenilirliği onu bu konumun pek üstüne çıkartmış ve bunun sonucunda apaçık hakkı, batıl akideleri tashih ederek dile getirmiş, güneşin, ayın, Allah’ın kudretlerinin belgelerinden olduğunu açıklayarak, bunların insanların değişen halleriyle onların herhangi bir ilgilerinin bulunmadığını açıkça ortaya koymuştur... Ayrıca ümmete bu gibi olaylar karşısında -bu geçici hal sona erinceye ve tekrar eski halleri ile açıkça görülüp, nimet eski haline dönünceye kadar- bu gibi olaylar karşısında neler yapılması gerektiğini göstermiştir.
Tutulma olayı üzerinde düşünen bir kimse, değişmez birtakım hakikatlere de vâkıf olur. Bunlar insanı her türlü şüpheden arınmış katıksız tevhide, yüce Allah'a itaat esası üzere amel etmeye, masiyet ve günahlardan uzak kalmaya iter... İnsanlar her sabah akşama kadar güneşi görmeye alışmışlardır... Alışageldikleri hususun etkisi altında kaldıklarından, bunların Allah’ın âyetleri arasında yer aldıklarından yana gaflete düşerler. İşte tutulma olayı insanları gafletlerinden çıkarmakta, Allah’ın varlığını onlara açıklamakta, kâinatta biricik tasarruf sahibinin yalnız O olduğunu, O'nun herşeye gücünün yettiğini... ortaya koymaktadır. Böylelikle sapık akıllar doğruyu bulur, gafil kalbler uyanır, Allah’ın gözetimi altında olduğuna inanır ve O'na yakınlaşmaya çalışır.
6. İstiskâ Namazı
Sözlük ve şer'î anlamı ile istiskâ:
Sözlükte "istiskâ" suvarılmayı istemek demektir. Lisânu'l-Arab'da840 şöyle demektedir: Kişi adamdan istiskâ etti, ondan kendisini sulamasını istedi, su vermesini istedi, demektir. Bu suvarılmayı istemek anlamında "istif'âl" vezninde bir kip olup, kullara ve ülkelere yağmurun indirilmesini istemek demektir.
Şer'î bir terim olarak; kuraklık ve yağmur yağmama halinde özel bir şekilde yüce Allah'tan yağmur yağdırılmasını istemek amacıyla yapılan dua demektir.
Bu şekilde dua, geçmiş ümmetler arasında da vardı. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hani Musa kavmi için su dilemişti..." (el-Bakara, 2/60)
Hakim, el-Mustedrek adlı eserinde Ebu Hureyre Radıyallahu anh'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Ben Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem'ı şöyle buyururken dinledim: "Peygamberlerden birisi yağmur duasına çıktı. Bir karıncanın ayaklarından birisini semaya doğru kaldırmış olduğunu gördü. Bu sefer (beraberindekilere): Geri dönün şu karınca sebebiyle duanız kabul olundu, dedi."841
İstiskâ (yağmur duası)nın hükmü:
İstiskâ namazı Rasûlullah Sallallahu aleyhi vesellem’in ve halifelerinin fiili ile sabit, müekked bir sünnettir. Ubâde b. Temim'in rivâyetine göre amcası şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem yağmur duası için çıktı. Kıbleye yönelip, dua etti. Üzerindeki ridâsını tersine çevirdi. Sonra iki rekât namaz kıldı, bu iki rekâtte de Kur'ân'ı açıktan okudu."842
Müslümanlar yağmur duasının meşrûiyeti üzerinde icmâ’ etmişlerdir. Tirmizî: İlim ehli buna göre uygulama yapmaktadır, demektedir.843
İstiskâ ne zaman meşrû olur?:
Yer kuruyup suyu çekildiği yani tamamıyla kuraklaşıp her canlının hayat kaynağı olan yağmur yağmadığı vakit, istiskâ da meşru bir amel olur. Yüce Allah: "Ve canlı herşeyi sudan yarattık." (el-Enbiya, 21/30) diye buyurmaktadır. Su hiç şüphesiz yüce Allah’ın kullar üzerindeki en büyük nimetlerdendir. Bundan dolayı su bulunamadığı vakit, oldukça büyük bir musibetle karşı karşıya kalınmış demektir. Böyle bir musibeti de bir ve tek yüce Allah'tan başkasının kaldırmaya gücü yoktur. Yerin kuruması ile yağmurun kesilmesine benzer bir musibet de pınarların ve ırmakların yerin dibine geçmesi yahut sularının azalması ya da tuzunun artması gibi değişikliğe uğramasıdır... Bu durumda insanlar Rablerine sığınır, O'na yalvarıp yakarırlar. Peygamber Sallallahu aleyhi vesellem'den sabit şekillerden herhangi birisi ile onun imdadını ister, yağmur yağdırmasını niyaz ederler. Bu da cemaatle yahut tek tek namaz kılmak ya da cuma hutbesinde hatibin dua etmesi ile olur. Hatib bu duayı yapar, mü'minler de yağmur duası için namaz kılmaksızın onun duasına “âmin” derler. Yahut namazların akabinde ya da namazsız ve hutbesiz olarak tenhalarda Allah'a dua ederler.

1 yorum: